SPİNOZA “10 YAŞINDA” NE YAPIYORDU? – SERDAR AYDIN

Günlerdir çeşitli videolar dolaşıyor sosyal medya ortamlarında. Adı Atakan olan 10 yaşında bir çocuğun, bir kitapçının içerisinde yaptığı bilgece konuşmaların yer aldığı videoyla başlayan ve sonrasında başka videolarla devam eden süreç, deyim yerindeyse bir fenomen yarattı. Atakan’ı izleyen, konuşmaları ve kurduğu tümceler karşısında hayrete düşen, okuduklarına ve ifade ettiklerine şaşıran yetişkinlerin neredeyse tamamı bu videolar ve Atakan için övgüler düzüyor; bir deha ile karşı karşıya olunduğundan bahisle inanılmaz yorumlar, benzetmeler yapıyor. Az sayıdaki yetişkin ise övgü yerine, eleştirel bir pozisyon alıp bu görüntüleri anlamlandırmaya çalışıyor. Kimi densizler ise anılmaya değmeyecek absürd yorumlar yapıyor.

Bir itirafta bulunarak devam edelim. Ben, yayımlanan ilk videoyu gördüğümde, üstünde el örgüsü bir yelek olan, saçları uzamış, kurduğu cümleler ve ifadelerindeki rahatlıkla dikkat çeken Atakan’ın neler söylediğini, niye bu cümleleri kurduğunu, videonun neden çekildiğini vs. algılayamadım. Hatta ilk anda bir skeç videosu sandım. Ancak biraz daha izleyince boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini, içimin sıkıldığını, kalbimin hızlı hızlı çarpmaya başladığını, gözlerimin buğulandığını ayrımsadım. Bütün o muhteşem sıfatlı yorumlar, deha vurguları, özel eğitim almalı haykırışları vs. bana bir şey ifade etmiyordu. Aksine ilk dakikalardan sonra çok ama çok üzüldüğümü söylemeliyim. Ve videoyu sonuna kadar da izleyemedim.

Neydi beni üzen şey ve bunca olumlu, muhteşem yorum karşısında delice sevinmem gerekirken neden üzülüyordum?  Gördüğüm şey neydi ve nasıl anlamlandırabilirdim?

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Videolarından sonra bütün ilgiyi üzerine çeken Atakan, gazetelerde haber, televizyonlarda konuk oldu. Hatta günde 1,66 kitaba karşılık gelecek şekilde, beş ayda 250 kitap okuduğu söylendi. Sokrates’in Savunması, Hayvan Çiftliği, Ethica da bu kitapların arasındaymış.

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Özel okullar bu deha çocuk için hemen atılımda bulunup, transfer teklifleri yaptı, eğitimden sorumlu bakan da açıklamada bulundu. Ebeveynleriyle haber programlarına konuk olan Atakan, uzatılan her mikrofona yorumlar yaptı, annesinin sözünü kesip, seni şuraya alalım dedikten sonra ona uzatılmış mikrofona da konuştu.

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Varlık ve Zaman kitabı, bütün felsefi yorumlarını bir yana bırakırsak ve sadece kitabın adı üzerinden düşünürsek önemli bir vurguyu ortaya çıkarır. Varlığın, zaman ile ilişkisi zorunlu bir olgudur. Bu olguda keyfiyet yoktur, yani varlık zamandan azade değildir. Varlığın zamanla ilişkilenmesi, varoluşun da zamansal niteliğini imler. Hele de filozofun aksine, somut olarak insan ve onun varoluşundan söz edeceksek zaman kavramı ve zamanın ruhu önemli bir imdir. Çünkü İnsan, zaman içerisinde var olur. Oluşun zamansallığı varoluşun kiplerini imler. Kip, belli bir andaki durumdur ve eş deyişle zamansaldır.

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Onun varoluşundaki zaman kipinin akranlarından çok farklı olduğu ortada. Atakan, hele de bu yoğun ilgiden sonra eski hayatına geri dönemeyecek ne yazık ki. Tavırları, ifadeleri, kurduğu cümleler ve sorunlara yönelik çözüm önerileri onun 10 yaşında olamayacağını, deyim yerindeyse büyümüş de küçülmüş olduğunu söylemeye olanak veriyor. Ve bu durum, kesinlikle normların dışında bir olgu. Akranları bir topun peşinde koşturup, sırılsıklam terlerken, Atakan Ethica okuyor. Akranları paraşüt uçururken, çimenlerde yuvarlanırken, bisiklet sürmeyi öğrenirken, yakalamaca oynarken ve düşüp dizlerini kanatırken, Atakan Sokrates’in Savunması’nı okuyor. Atakan, akranlarının yukarıda örneklediğim edimlerini de hayatına sıkıştırıp yapıyor mudur, bilmiyorum. Ama verilen rakamlar doğruysa, günde 1.66 kitap okuma oranı gibi, çok da zamanı kalmıyor denilebilir. Zaten  Spinoza’dan, Sokrates’ten söz etmesi ve görüntülerdeki tarzıyla konuşması da arkadaşları açısından bir algı sorunu yaratabilir ve Atakan, Transformers’dan söz eden arkadaşlarınca anlaşılmayabilir. Belki de içinden gelen bir dürtüyle okumayı tercih edip, diğer edimlerden ayırıyordur kendini. Bu durumun çocuk gelişimi, psikolojisi ve pedolojisi açısından irdelenmesi, Atakan’ın iyiliği için şart değil mi? Atakan oyun oynuyor mu? Kimse bunları düşünmüyor. Ayrıca Atakan’ın videoları yayınlandıkça öteki çocukların ne duyumsayacağı, nasıl ezik ve yetersiz oldukları yönünde aile, arkadaş, sosyal çevre tarafından baskı görecekleri de kimsenin aklına gelmiyor.

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Yani ne demek istiyorum; Atakan’a kitap okutulmasın ve oyun mu oynatılsın? Hiç değil… Ama bir çocuğun oyun oynamasındaki gerçeği vurguluyor ve bu edimin, kitap okumak kadar önemli olduğunu, çocuğun varoluşunu etkileyeceğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çiziyorum.  Zaten bu vurgu, sadece benim bir kaygım ya da hüsnükuruntum da değil. Çünkü Johan Huizinga, Homo Ludens adlı kült kitabında, belki de her şeyden önce oyunun var olduğunu savlıyor. Ve savını sanatın, bilgeliğin, hukukun, şiirin, dansın, müziğin, bilimin vb. olguların da kökeninde oyun olduğunu söyleyerek geliştiriyor.

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Ve yetişkinler… Süregiden hayatı yönlendiren, içinde bulunduğumuz dünyanın koşulları dikkate alındığında “iyi” bir hayatı ve “iyiliği” yaratmada, üretmede, çoğaltmada başarısız oldukları aşikâr olan yetişkinler… Adalet, eğitim, hukuk, sanat vb. olguları, okul öncesi ahlak eğitimi verilmesinin gerekliliğini ve daha birçok sorunu Atakan söyledi diye düzeltecekseniz ne ala. Ama daha da korkunç olan bütün bu bozulmuş alanların bozulduğunun, dünyayı kirlettiğinizin, özgürlüğü, iyiliği ve merhameti yok ettiğinizin farkında olmamanız değil mi? Atakan bütün bu sorunları ifade ederek, kitap okuyun diyerek, belki de seçilmiş bir çocuk olarak bir misyon üstelenmiş olabilir mi? Yoksa aymazlığınızın, yetersizliğinizin, basiretsizliğinizin kefaretini, ona hayran olarak ve medyanın cam gözlerinde bir gösteriye dönüştürerek bu çocuğa mı ödettiriyorsunuz? Hem de onu önemsediğinizi, değer verdiğinizi vurgulamaya çalışarak… Bir şaire, Nilgün Marmara’ya kulak vermeli:

“…Çocukluğun kendini saf bir biçimde

akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!..” 

 

Atakan, 10 yaşında bir çocuk…

Ve saf bir biçimde akışa bırakılan çocukluğu, bu ilgiyle yitmek üzere… Spinoza ya da Sokrates ya da diğer okuduğu kült kitaplar, 10 yaşında bir çocuğun, deha bile olsa, muhatabı olabilir mi? Çocuklara kıymayın efendiler ve berbat ettiğiniz her şeyi onların çocukluklarını çalarak düzeltebileceğinizi de sanmayın sakın…

Atakan’ın bir deha olabileceği de söylenebilir elbet. Uzmanlar bunu araştırmalıdır da. Ancak benim kişisel duyarlılığım deha çocukların da çocukluklarının ellerinden alındığı ve bunun, o çocuğa yapılmış bir haksızlık olduğudur. Oysa çocukluk hayatın en muhteşem zamanı değil midir? Bir çocuğun en önemli ve bana göre sonraki hayatını da kökenden etkileyen mutlak nitelikli varlık kipi, çocuk olma halidir! Eğer deha ise bu durum onun çocukluğunun yitip gitmesine neden olmamalı. Ömrü konser salonlarında geçen deha bir piyanist çocuk ya da ömrü kitap okumakla geçen bir başka deha çocuk… Bu yönlendirmeler yetişkinlerin yüceltisi ve eksikliklerini tamamlama arzularından başka nedir ki?

Yadırgadınız mı?

Örneğimizi tersinlersek ne diyeceksiniz peki? Diyelim ki Spinoza, Sokrates ve diğer birçok alanda uzmanlaşmış yetişkin bir profesörün birdenbire 10 yaşında bir çocuk gibi davranmaya başlaması nasıl algılanabilir? Profesörün varoluşunun zamansal kipindeki bu sapma, çekilen videolarla sosyal medyada sunulsa nasıl bir ilgi görür?

Yadırgadınız mı?

Lütfen, farkına varılsın, Atakan’a gösterilen bu orantısız ilgi onun hayrına değil!.. Atakan’ın özel ruhu, kocaman kalbi ve güzel aklı bu ilgiyi ve gündemden düştükten sonra gerçekleşme olasılığı yüksek olan mutlak ilgisizliği nasıl karşılar, taşıyabilir, bir düşünün lütfen. Mimiklerine, konuşurken parmaklarını, ellerini ritmik şekilde hareket ettirişine, her soruya yanıt verme isteğine bir bakın ve düşünün lütfen… Dizilerde para verdiğiniz için salya sümük ağlatmaya hakkınız olduğuna inandığınız, bütün duygusal sömürüyü onlar üzerinden kurduğunuz çocukları da düşününüz… Çocuk işçileri, şiddete ve istismara uğrayan çocukları da bir düşününüz… Hepsinin hayatından, çocukluklarını yaşamalarına müsaade etmeyerek çekip aldığınız her şeyin nelere sebep olduğunu, olabileceğini bir düşününüz… Çünkü çocukluğu elinden alınmış çocuklarla iyiye, güzele, özgürlüğe ulaşamayacağız hiçbir zaman… Ve her ne sebepten olursa olsun, çocuklara kıymayın efendiler…

Yadırgadınız mı?

Yadırgamayınız! Atakan’ın ve bütün çocukların iyiliği için, düşününüz lütfen ve belki de her şeyi açık edecek aşağıdaki soruya, bütün samimiyetinizle, empati kurarak yanıt veriniz:

Spinoza 10 yaşında ne yapıyordu?

Ve Atakan, 10 yaşında ne yapıyor?

 

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir