YAPAY ŞİİR, ORTAK ZEKA ve SEVGİLİLER GÜNÜ – Ali Hikmet EREN

Doksanlı yıllarda, İzlek Dergisinde, şiir adına yeni başlayan mücadelemizin bir gereği olarak, yazdığımız ve okuduğumuz şiirleri tartışıyor, çözümlüyor, işin mutfağına inerek, yemeğe tadını veren baharat karışımlarının bilimsel yollardan analizlerini yapmaya çalışıyorduk.

O dönemde işte, bilimsel çalışmayı nasıl abarttıysak, bir gün, elinde, şiir yazan basit bir bilgisayar programı ile çıkagelmişti Bahadır Ateş. Öyle herkeste bilgisayar olmadığı gibi, hele de program yazacak bir arkadaş kimsede yoktu o zamanlar.

Bilgisayara, şiire en çok ve en az yakışan sözcükleri, oldukça geniş bir yelpazede girip, sonra da istediğimiz dize ve her dizedeki sözcük sayısını da önceden belirleyip bir şiir yazmasını rica ettikten sonra enter tuşuna basıyor ve ortaya çıkan komik şiiri okuyorduk gülerek.

Anlamsız, birbirine bağımsız dizelerde, fiillerin mastar hallerini, ‘eksiz’ başka sözcüklerle zoraki bir aşkla seviştiren, sözcükleri birbirine meze yapan şiirler…

İşin tuhaf yanı da o dönemde, ‘İkinci Yeni’den sonra da şiir yazılıyor, daha iyisi bile yazılıyor’ demeye çalışarak böyle anlamsız, kendileri de ne dediklerini bilmeyen, ‘anlamsızlıktaki anlam’dan anladıklarını ‘üçüncü yeni’lere, ‘netekim bunları ben de yazabiliyorum’ diyerek yutturmaya çalışan birilerinin yazdığı şiirlere de çok benziyordu ortaya çıkan o ‘ucube’ şiirler.

Özellikle de yetmişli yıllardan arta kalıp, seksenli yıllara geç kalan, hatta doksanlı yıllara hiç yetişemeyen kimi şairleri gördük o yıllarda; ‘netekim’ diyen ressamları bile…

O dönemlerde işte, Bahadır’ın, çağının bir adım önünden giden PC’si bile, ‘daha yazmam şiir’ diyerek, daktilo olmaya karar vermiş, yakmıştı yazılımında depoladığı o şiirleri.

Bahadır’ın sözcüklerinden istediği tek sıra ve bir nizam içinde sıraya girmelerini ben isteyemezdim elbette; o zamanlar, bilgisayar ve yazılım dünyası hakkında hiçbir şey bilmediğim gibi, sözcüklerin bir araya nasıl bu kadar kolay gelecekleri konusunda da tereddüt içindeydim. Bahadır bunu neden yapmıştı, derdi neydi biliyorduk ama ortaya çıkan sonuçlar biz’den çok daha kıymetli olmaya, şiirler bizimkilerden çok konuşulmaya başlandığında, ‘Sağol PC, Sayende Şiirim Otomatik’ adlı bir yazı yazıp, durumu geçiştirdik; örtbas ettik.

Ha bu arada, elbette o PC’nin yazdığı hiçbir şiiri yayınlamadık, yayınladıklarımız hep kendimizindi…

Şimdilerde de, yapay zekalı bir robotun yazdığı şiirleri okuyor ülkem. Bizim PC’nin yazdıklarından bile kötüler üstelik! Kapitalizmin şiire de bulaşıp, şiiri pazarlanabilir bir nesne, şairi de bir ne’lik yaptığı yetmiyormuş gibi, yaptığı reklamları bile şiir üzerinden yapmaya başlaması, ‘şiir gibi’ reklam filmleriyle şiirin ‘pazarlanabilir’ yanını da keşfetmesi, bizim, o dönemlerde, tam da şiir adına tartıştığımız konuların başındaydı işte!

Zaten her üç kişiden beşinin şair olduğu bir ülkede, reklam adına sadece ve sadece ‘ortak’ yazılacak bir şiir çağrısı yanıt bulabilirdi hem.  Öyle de oldu; bir araba şirketi, bula bula, basit bir yazılım ve yapay zeka tanımı ile de ulaşılamaz bir deha olarak süslediği, eline kalem tutuşturulmuş robotlu bir şiir kampanyası yarattı kendine; arabalarını satmak için!

Hadi reklama girmesin, reklamına katkımız olmasın diye o araba şirketinin Ford olduğunu söylemeyelim ama, Sözcü Gazetesinin, bu araba şirketinin reklam kampanyasına atıfta bulunarak, “Yaratıcı robotlar sanatın en önemli dallarıyla ilgilenecekler. Üstelik bunu Türkiye’de yapmaya başladılar bile!” haberinde, ‘yemek yapabilme’nin hemen yanındaki ‘şiir yazabilmek’ maddesini okumam da koydu bana.

İlhan Şeşen oynadı reklam filminde. Robotu insansılaştırıp, ‘şair bir dostumuz’ dediler onun için. Herkes, robotun ‘karşı şiir’ yazması için @birbaşkaşair adresine şiirini yollayacak, robotta hiç zaman kaybetmeden onlara @birbaşkaşiir adresinden yanıt verecekti.ford1

Nihat Sırdar öve öve bitiremedi sponsor robotun yazdığı o şiirleri, okudu durdu programında Sivri’yle.

Her şey 14 Şubat Sevgililer Günü içindi. Robotun yazdığı dörtlükler, aşk şiirleri yani, şiir yazarak robottan şiir isteyen insanların sevgililerine gidecekti bu yegâne günde. Hatta robot, yazdıklarından mı, kendisine gelen şiirlerden mi ne, orasını çok anlayamadım, kolaj bir şiir yazacaktı bütün Türkiye okusun diye, ortak zekanın yapay aşk şiirini ortaklaşa yazacaklardı yani; bugün, 14 Şubatta.

Hani dörtlükler halinde yazıyor ya bu robot şiirlerini, kim bilir, ‘dört dörtlük’ bir şiir bile çıkabilir ortaya! Cemal Süreya’yı bile kıskandıracak bir şiir de çıkabilir; ne de olsa ortak bir ‘çaba’nın, teknolojinin desteği var arkasında…

Geç kalmış sayılmazsınız, sevgiliniz var ve henüz hediye almamışsanız, hemen en iyi bildiğiniz işlerden birini yapıp, ‘içinizdeki şairi uyandırıp’ çiziktiriverin bir şeyler ve yollayın robota gün sönmeden. O da müthiş yapay zekâsını kullanarak sevgilinize hediye etmeniz için bir şiir yollasın size. Tamamen size özel, sizin olmayan ama siz şiir yazabildiğiniz için sevgilinize hediye edebileceğiniz bir başka şiir.

Kim bilir belki, başka şirketlerin öyküye öyküyle, romana romanla yanıt veren, ortak bir zekâyla yapay metinler yazan robotları da olacak ilerleyen yıllarda. Şiirden başlandı ya, gerisi gelir elbette, hep böyle olur. Teknoloji çok hızlı ilerliyor ne de olsa.

 

Not: Merak bu ya, dayanamayıp, bu yazının başlığını yolladım robota.  Çipleri dert görmesin, yanıt olarak;

 

“Ben seviyorum

“Kum yıldızlı giysiler

“Geldi diyorum

“Şu üç ay alıp gittiler”

 

diye yazmış o da bana…

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir