SORMAK “MASUMİYET”İ BOZAR MI? – Tarhan GÜRHAN

“… çünkü dil ile gerçeklik birbirinin aynı olsaydı dünyanın sonu gelirdi…” Carlos Fuentes/ Diana-Yalnız Avlanan Tanrıça

 

“Masumiyet”ten söz açmak bile “masumiyet”ini yitirdi bana göre. “Masum” kalmayınca, “masumiyet” de bitti. Yani “Masum” olmayan bir yerden başlıyoruz “masumiyet”i konuşmaya. Çünkü “masumiyet kelimesi” ile “masumiyet gerçeği” aynı değil. “Masum değiliz hiçbirimiz…”

Nereye gitti masumiyet? Ya da neye dönüştü? Şimdi ne kullanıyoruz masumiyet için, masumiyet yerine? Tabii ki kelime olarak. Çünkü masumiyet kelimesi şu anki hayatımızla örtüşmüyor. Şu hayatımızda masumiyet kelimesinin karşılığı yok. Sorular çoğaltılabilir. Raf ömrü mü bitti acaba? Birdenbire yok olamayacağına göre, bir şeye dönüşmüş olmalı. Şu anda büründüğü kılık, kalıcı bir değişiklik mi, yoksa aramıza tekrar dönecek mi? Belki de artık ihtiyacımız kalmadı ona? Kim bilir?

İçinde yaşadığın toplum masumiyetini yitirdiyse, tek başına sorular masumiyeti bozamaz. Cadılar fışkırırken toplumdan, her yanı ateş sarar, masumiyet de tutuşur yanar. Zaten bozulmuş bir yapıyı, sorular tekrar bozamaz. Korkmayın, daha kötüsü hemen olmaz! “Kötünün iyisi” der avunurduk eskiden, ehven-i şer… Şimdi “kötünün kötüsü” kaldı bize. Boş boş bakıyoruz birbirimize. Çünkü bu “eskiden” dediğim, çok da eski değil, “30-40 yıl eski”den bahsediyorum. Fakat masumiyet, insanın tarihi kadar eski, yorgun, hatta yaralı. Kondisyonu düşük, kendini bir türlü yenileyemiyor. İnsan da ona yüreğini açmayınca, yok olmakla yüz yüze kaldı. Masumiyetin yok olması da, masumiyetini yitirecek zamanla. Evet, bu da olacak.

Desen: Salih Köksalan
Desen: Salih Köksalan

Belki bozulmamış öğeleri bulup sorarak, onları koruyabilir miyiz? Örneğin çocuklar ve yaşlılar… Çocuklar ve yaşlılar istediklerini söyleyebilirler. Toplum onları biraz da önemsemediğinden, serbest bırakır. Bu gizli bir sözleşme gibidir. Onların masumiyetlerine toplumun ihtiyacı vardır. Fakat çocuklarına ve yaşlılarına kötü davranan bir toplumdan da masumiyet beklemek abesle iştigaldir. Herkes kendi kurallarına kaçıyor sonunda. Onlardaki vicdan, biri yaşamışlıktan diğeri daha hiç yaşamamışlıktan. İkisi de temiz. Biri ilk el, diğeri ikinci… Çocuk hayal kurduğu kadar, hayal kurduğu için, masumdur. Masumiyetini yitirmiş çocuk, en azından kendinin katili bir ergendir. Katillerde masumiyet aranmaz. Yaşlılar ise tanrıdan af dileyerek arınmaya, tekrar eski masumiyetlerine kavuşmaya çalışırlar. Bu da “yaşadıklarının katili” olmak demektir. Sonuç; ne çocuklar ne de yaşlılar bizi tekrar masumiyete döndürebilir.

Kendine tanıdık geliyorsan eğer, altında mutlaka bir “Çapanoğlu” vardır. Yabancılaşma pik yapıyor, dingildek zeminlerdeyiz sürekli. Duyguların betonarme olduğu bir dünyada masumiyet nerede? Belki sadece gözlerde. O da bakmasını bilene. Yoksa betonla birlikte donup kalacak o gözler de…

Hayattan hakkını alamamak, soru sordurur adama. Belki yine “hakkını alamazsın” ama, “hakkını sormuş” olursun. Ben de bunu yapıyorum burada. Şeytanın da işi yok, benimle ilgilenecek. Soracaksan cevabı vardır. Belki hemen bulamayabilirsin ama, sorma sırası gelmişse cevap sırası da yakın demektir. Buralarda bir yerlerdedir en azından. Büyük ihtimalle de cevap yine masum değildir. Bıçak sırtı sorular masumiyeti çizebilir. İzi kalır mı, bilemem. İzi kalmayan sorular da uzayın boşluğuna yuvarlanır gider. Ne kendisine ne sorduğu kişiye faydası olur.

Eskiden siyasetçiler, “Vicdanlarınıza sesleniyoruz efendiler!” derlerdi, hamasi bir konuşma yaptıklarında. Artık vicdan da şaibeli olduğuna göre, nereye sesleneceğiz? “Sorma, sordukça masumiyetini yitirirsin!” Masumiyetten de sağa sapılalı yıllar oldu tabi. Şimdi ilk ışıklardan uçuruma doğru, hiçbir yere sapmadan gitme zamanı.

Aslında gelecek masumdur, çünkü henüz bir şey yapmadı. Çünkü hâlâ gelmedi…

 

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir