MAYIS BİTİYORDU – Öykü – MURAT DARILMAZ

Karşı masadan yükselen ses dikkatini çekti. Bugünlerde yükselen her ses dikkatini çekiyordu. Kadın yüksek tonda konuşmaya başlamıştı. Adam, “Ne gereği var canım? Gereksiz. Henüz yemeğimizi bile yemedik.” deyip duruyor, bir yandan da kadını bileğinden, bastırıyordu. Kadın sesini biraz alçalttı. Sonra adam sağına soluna bakarak bileği bıraktı. Tuzluk yana devrildi.

Buraya gelirken cadde alabildiğine kalabalıktı. Akşam yaklaşırken kırmızıya çalan bir ışık düşmüştü mağaza camlarına. Kalabalık akın akın bir yerlere doğru yürüyordu. Onların tersine yürümek zor oldu. Sevgilisi gelse de gelmese de o zamanında gitmeliydi.

Biraz oturduktan sonra kadehini karşı masaya kaldırdı; kadınla adama gülümseyerek, “Hoş bulduk.” dedi. Onlar da yaşadıkları gerginliğin arasından tepkisiz baktılar kadına. Karşıyı gözleyerek vakit öldürecekti artık. Okulda olsa “Vakit öldürme”yi ne kadar çok tartışırlardı. İçeriğini, algılanan anlamını değil, cümlenin ne kadar da uydurulmuş bir cümle olduğu hakkında çok gereksiz konuşurlardı. Şimdi o muhabbetleri arar hale geldi. Getirildi. Belki kendisi de yardım ve yataklık etti. “Yataklık mı?” Bu sözcüğe de gülümsedi.

Üçüncü sayfa haberi olmak istediği zamanları düşledi. Kafasındaki kurgu da hemen hemen hazırdı. Romantik bir akşam. Salonun her yerinde mumlar. Belli belirsiz müzik. Saatler süren hazırlık. Beklemekten soğumuş yemeklerin arasına gizlenen ekmek bıçağı. Böylesi basit kaçar, olmazdı. Veya damlalıklı şişede siyanür. Kurgunun sonunu bir türlü tasarlayamamaktan kaynaklı flu bir gerilim, başarısız bir cinayet haberi. Hep düşünde kaldı.

Kadın, kürsüdeki üniversite hocası misali cümlelerini özenle seçiyor, mimiklerini kullanıyordu. Adam, karşısında iyice küçülmüştü sanki. Derin iç geçirdi. Ağzı kilitlenmiş, hiç hareket edemez olmuştu.

“Muhtemelen karşıdakiler de birbirine bir zamanlar  aşıktı.” diye düşünmeye başladı. “Bazıları buna aşk diyordu ama o son günlerde aptallık demeye başlamıştı. Son günlerde, son haftalarda, son aylarda, ne fark eder? Aptallığı fark etmeyince aşk oluyor. Sonra da acıtıyor.” Garsonlar muhtemelen müşteri azlığından çevresinde dönüyorlardı.

“Bitiyordu işte. Her şey azar azar bitiyordu. Bahar bitiyordu örneğin. Daha önce de bitmişti. Aşk bitiyordu. Hırs. Ego. Aldanış. Kavga… Bitsin. Her başlangıcın varacağı yer gibi bitsin.”

Karşı masadaki kadın öyle bir ‘Yeter!’ dedi ki, birden düşüncelerinden arındı, karşıya baktı.

“Ben kendime yeni bir yön çiziyorum, beni kör eden ruhumu burada bırakıyorum. Şimdi sen otur burada. Ben oraya, o parka, gidiyorum.” Adamın ne kadına diyeceği bir şey kalmıştı ne de bileğini tutacak gücü. “Sakın gelme, orayı da kirletme.” Masadan hızlıca kalktı; rüzgârda savrulan uzun kırmızı elbisesine aldırmadan yürüdü. Öyle güzel yürüyordu ki…

Önünde yaşanan şu sahne çok sahici geldi kendisine. Sahici olmasının ötesinde tanıdık. Gelen mesajların hiçbirine bakmadı. Gecikmesine de aldırmıyordu. “Canımlı-cicimli, aşkımlı-affet aşkımlı. Bir arkadaşla iş görüşmem var, gerçekten iş görüşmesi inan, yanlış anlamışsın, bir daha olmaz, valla olmaz…” Telefonunda böyle yüzlercesi vardı. Bu mesajlar da onlardan biri veya benzeri olmalıydı.

Karşı masadaki adam, çaresizliğini herkesten saklamak, erkekliğe bok sürdürmemek için, “Gidersen git.” dedi. Oysa kadın çoktan gitmişti. Avunmak için bir sürü laf edip duruyordu, kendi kendine. Kravatını çekiyor, masa örtüsünü düzeltiyor, etrafa gülümsemeye çalışıyordu.

Karşısında nokta kadar kalmış adama baktıkça içine birden bir ferahlık geldi. Rahatladı. Sevgilisini beklemek istemiyordu artık. Beklediği süre bile fazlaydı. Telefonunu kapattı, bataryasını çıkardı. Sim kartını da bardaktaki suyun içerisine bıraktı.

Garsonlar gülüyordu. Kime güldüklerini anlamadı. Onlar da kendilerine bakıldığını anlayınca hemen ciddiyetlerini takınarak, hazır ola geçtiler. Yıllardır işlerinin ehli olmuşlardı penguen kılıklılar.

Hesabı isteyip kalktı. Mayısın bu son gününde, kırmızı elbiseli güzel kadının, kaldırım taşları arasında bıraktığı izi takip ederek, parka doğru yürüdü. Yürüyüşündeki kararlılığa kendi de şaştı. Kıyafeti rahat bıraksa muhtemelen koşacaktı.

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir