SEN İKİNCİ YENİ’NİN ÖYKÜSÜNÜ YAZABİLİR MİSİN ABİDİN? – ALİ HİKMET EREN

Abidin dino, 1913’te istanbulda doğdu. isviçre ve fransa’da bir müddet yaşadıktan sonra, 12 yaşında yeniden döndüğü istanbul’da, öğrenimini yarım bırakarak resim, karikatür ve edebiyatla uğraşmaya başladı. ilk karikatür ve resimleri yarın gazetesinde, edebiyatla ilgili ürünleri de artist dergisinde yayınlandı dino’nun. 1934’te atatürk’ün de isteği ile, sinema eğitimi almak için leningrad’a bile gitti. orada, pek çok ünlü yazar ve ressamla tanışma, birebir çalışma fırsatları oldu abidin dino’nun.

onun bilinmeyen yanı, öykücülüğü daha çok. yirmili yaşlarının daha başında yazmaya başladığı, sadece birkaç yıl süren öykücülük serüveninde, birkaç öykü ve birkaç kısa film senaryosu bırakmıştır ardında.

ferit edgü’nün ulaşıp yayına hazırladığı, abidin dino’nun 1934 ve 1940 yılları arasında servetifunun, yeni s.e.s, yeni yol ve küllük dergilerinde yayımlanan öyküleri, kısa film senaryoları yeditepe öyküleri adı altında can yayınlarından yayımlanmış 2007’de. rastlantı sonucu elime geçen bu kitap, abidin dino’yu bir öykücü olarak da tanımamı sağladı; ilginç ayrıntılara ulaştım hem.

edgü, ‘o dönemin türk öykücülüğünde bu öykülerin benzeri yok. buna karşılık bu öyküler garip bir şekilde babel’i anımsatıyor; onun odessa öykülerini. abidin, sovyetler birliğine gittiğinde babel’le tanışmış ve aralarında yakın bir dostluk oluşmuştu. ne var ki yeditepe öyküleri yayımlandığında abidin rusya’da değildi ve henüz rusça da bilmiyordu. dolayısıyla bu yakınlık, bu benzerlik, habersiz bir yakınlık olsa gerektir.’ diyor kitabın sunu yazısında.

abidin dino’nun öyküleri, yazıldığı döneme ve o dönemin diline bakıldığında gerçek bir edebiyat devrimini barındırıyor içinde. 1930’lu yıllarda bugünün dilini, bu kadar rahat ve akıcı kullanabilmek, az sözle, tophaneyi, esrar tekkelerini, yosmaları, istanbul’u bu kadar net anlatabilmek kolay olmasa gerek.

abidin dino’nun öykülerini okurken, biten bir öyküyü başa dönüp yeniden okumam, ayrıntıları kafamda sıralamaya çalışmam, kaçırdığım, atladığım bir yer olmadığına emin olma çabam, açıkcası şaşırttı beni de; kendi kendini okutan bu öyküler bitmesin istedim hiç.

yeditepe öykülerini okurken, çoğu yerlerinde sanki şiir okuyormuşum, imgelem bombardımanına tutulmuşum gibi hissettiğim anlar oldu. bağlantıyı kurabildim sonra; ece ayhan’ın ilk dönem yazdığı şiirleri bir kenara atarsak, şiirlerinde kullandığı ironi ve düzyazı tekniği, abidin dino’nun öykülerinde çok daha önceden kullanılmış ve bana öykülerin çoğu yerinde tipik bir ece ayhan şiiri okuması sağlıyordu. belki ortak paydalarının istanbul olması, istanbul’un gayriresmi tarihi, varoşları ve ayrıntılarını konu ediyor olması, böyle düşündürdü bana.

 

buyrun, kitaptaki öykülerin belli yerlerini, yeniden okuyalım. şiir değilse, nedir dino’nun yazdıkları?

 

ikinci öyküden (bazı öykülerin bir adı olmadığından, bu şekilde başlık konulmuş. ahe);

 

‘’geceleri, yeditepe rutubet ve yangın kokardı. iki denizi bağlardı yeditepe.

yeditepe fırtınaların savaş alanı, aşk yatağı, hasret payitahtı idi.

yeditepe’nin üst katında oturanlar başka, alt katında oturanlar başkadır.

yeditepe’nin yarısı rakı içer, yarısı içirirdi. bu böyle’’

 

dördüncü öyküden;

 

‘’artık aktın yağmur!

gördüğüm rüyada bir dost, çiçeklerin birbirini okşamasına hayret etmeden otomobile binip uzaklaştı.

o şehirde o rüyayı görmüştüm. o gün bugün, gece ve karanfiller böylece gece ve karanfil kokar.

 

akıp gittin yağmur!’’

 

cinnet adlı öyküden;

 

‘’kalktım, şehre gittim, yolda iki kadın bana gülümdedi. kurtları görmediler.

bir kaldırımdan ötekine geçiyorum. bir tramvay!

kırmızı demir makine, çarptı, kesti, geçti.

karanlık, bağrışmalar, ölüyorum.

üç yokmuş, iki bile.

yalnız: hiç.’’

 

beşinci öyküden;

 

‘’kuşatılmış şehirler içinde öyle kahramanlar var ki,

göğüslerinden sicim sicim kanlar fışkırırken, ’geçemezsiniz!’  diye haykırırlar.

 

nefeszade efendi ile aslan ustaya göre kahramanlık, XVI. yüzyıl çinilerindeki laciverdin sırrını bulmaktır. işte bu kadar!’’

 

yeniden, ikinci öyküden;

 

‘’genelevde vaka olmuştu!

 

suna tokgöz’ün odasına girenler şunu anlatıyor:

 

  1. suna tokgöz’ün başı mangalda fıkırdıyordu.
  2. saçlarından mavi bir alev çıkıyordu.
  3. üstünde kaptan trotinbern’in hediyesi kimono vardı. (kimono çin cübbesine denir.)
  4. karyolanın dört bacağı kana batırılmıştı.
  5. tokgöz’ün vücudu (sayanlar söylüyor), on üç bıçak, on üç de yanlamasına ustura yemişti ki cem’an yekün yirmi altı yara eder.
  6. tokgöz’ün kanı kapıdan çıkmış, merdivenleri inmiş, bakanlar söylüyor, denize doğru başını almış gitmişti.
  7. bir de bakmışlar ki, kedi şarmöz hala dalgada, lopur lopur tokgöz’ün mayileşmiş kızıl hayatını içip, iskemlelere çarpa çarpa yatağa çıkmış, uyumuş!
  8. şaka değil, aşk bu, katil koço ayaklarını ıslatmamak için, bir iskemleye çıkıp kanlı kollarını çarmıha gerer gibi oturuyor, hem gülüyor, hem ağlıyormuş!
  9. koço’nun ağzından tek bir izah sözü çıktı ki tekkelerde hala tefsir ededurulur (tam bir tercümesi henüz elde edilememiştir):

 

–          skaravofotyoz!

 

abidin dino’nun yeditepe öykülerini yayımladığı dönem 1934 ile 1940 arasıdır. abidin dino öykü yazmayı ya da yayımlamayı bıraktığında ece ayhan 8-9 yaşlarında bir çocuktur henüz. ece ayhan’ın ilk şiirlerinde değil ama, sonraki yazdıklarında, keza buna ilhan berk de hece vezniyle yazdığı dönem sonrası için dahil edilebilir, abidin dino’nun öykülerindeki dil yapısını görmek mümkün. acaba abidin dino’nun öyküleri, yıllar sonra ikinci yeni şiirinin, özellikle de, ece ayhan ve ilhan berk şiirlerinin kapısını açacak, gizli kalmış öyküler midir?

elbette ilhan berk ve ece ayhan’ın ilk şiirlerinin evrilip, düzyazı şiire yakınlık duymaları o dönem yazılan şiir de göz önüne alındığında biraz zaman alacaktı. bu evrilmede abidin dino’nun etkisi olabileceği gibi okudukları pek çok yazarın, şairin de etkisi olabilir. şiir onları kendi yolundan götürmüş, şiirleri, yazdıkça kendine yeni bir yol açmış da olabilir.

söylenmemiş söz yoktur güneşin altında; kimi söz zamansız söylenmiş, kimi de, laf kalabalığı arasında yerini alamamıştır sadece. şiir ve edbiyatta da çoğu zaman denenmemiş, söylem ve biçem açısından farklı, bireysel, küçük ya da bir bütün içinde kendine çok da güvenmeyen denemeler olmuştur. iş ki bu denemeler ve söylemler, ona hazır olan bir okur grubu, sosyoloji ve zeka alt tabanı gerektirir; söylemin, biçemin kaynağının gür olmasını bir de.

 

özcesi, abidin dino’nun öykülerinde ikinci yeni şairlerinden ece ayhan, ilhan berk ve yer yer de metin eloğlu’yu görmek mümkünken, yeditepe öyküleri’ni ‘öykü’ olarak adlandıran ve sonradan yazılacak olan bir şiirin provasını yapan dino’nun, şiir söz konusu olduğunda, yazdığı şiirlerinde başkaları gibi ve malum bir dil kullanması, kendi özgün dilini kuramaması, o dönemin şiir ve öykü adına konulmuş keskin sınırlarının da ipuçlarını veriyor kanımca.

buna rağmen ikinci yeni, belki doğal bir süreç, belki de farkındalıkla, dino’nun öykü adı altında açtığı dil’den, biçemden faydalanacak, hatta o dili, biçemi, bir şiir tarzı ve de özgün bir şiir tarzı olarak kabullendirecektir zamanla.

o dönemin bilgi edinme kaynaklarının, çeviri kitapların ve iletişim faktörlerinin şimdiki kadar yaygın olmaması, etkileşim süreci hakkında, etkileşimin kaynakları hakkında, kimin neyi daha önce denediği ve yazdığı hakkında net olmamızı engelliyor. sonuçta, uzun yıllar gibi görünen, oysa, değişim için kısacık bir zaman dilimi var ortada.

bütün şiir akımları gibi, ikinci yeni şiirinden de, çok da yeni, tepeden düşme bir şiir akımı olarak söz etmek yanlış olacaktır. imgenin, imge yoğun bir şiirin keşfi değildir ikinci yeni şiiri. devam edegelen bir yazın sürecinin, çizgileri biraz daha keskinleşmiş değişimidir sadece. gaza biraz daha yüklenmektir yani; radar olmayan otobanda.

bu durumu, bir süreci, aynı etkileşimleri yaşayan insanların aynı zamanlarda yaşamış olmalarına, gerçeküstücülüğün, dünyanın pek çok yerinde yeni yeni duyuluyor, tatbik ortamlarının yeni oluşuyor ve yaygınlaşıyor olmasına, bağlamak da mümkün.

sonuçta, abidin dino ‘öykü’ yazarak, şiire ışık tutmuş, kimi zaman iç içe geçen, ayrım yapmakta zorlandığımız bu iki yazın türünün, tarihin belli dönemlerinde birbirlerine yol gösterebildiklerini de anlatmıştır bize.

mutluluğun resmini yapamadı belki ama, yeditepe’nin şiirini yazdı abidin dino; istanbulinler için…

ali hikmet eren, şiiri özlüyorum, sayı 69

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …