Islık sesiyle başlayan elimi seçiyorum. Bizim Avcı havlıyor, çalı arkalarından kalkan tavşan heyecanı var sesinde. Çağırdım ama, sesini mi, tavşanı mı, avcı’yı mı, bilemedim.
Ağacın yorgunluğu kökleridir dedi ayağımın düşü. Oturdum biraz. Kalktım, vadinin karşısına geçtim. Geçerken suya dokundum. Karşıda iki ihtiyar ormanı tepeye süpürüyordu usulca. “Ölüm kolay olsun.” dedi biri, ben sesten arınmış, yürümekteydim.
“Kolay gelsin” dedim ölüme. Dişil ihtiyar, cevabın çelişkisi oldu. Üstü örtülü bir şükran -yanlış anlaşılmalar vs.- Suya geri döndüm.
Yansımaya dokunup yatağımda uyandım. Allak bullak olan yanıma uzaktan uzaktan dokundu sesler. Giyinip yanlarına gitmeyi başardım. Önce bulutun sesini okudum yağmurundan. Kayalara kadar yürüdüm dilimi çıkarmak için. Bahane bulunmaz Hint kumaşı, bahanesiz diller günü ya da…
Oturdum bir süre kayaların çığlığında. Aralarındaki çatlaklara dil ektim, gelenlere çıkarsınlar diye.
Yürürken bir çifte rastladım. “Dil çıkaranınız bol olsun” dedim. Bana çok acayip baktılar. Bir delilik sezdim bakışlarında, okuyamadım, dedim. Bu duama dil çıkaran olmadı.
Bu ilk ve son girişimim mi diye düşünürken adımlarım bocaladı. Düzeldi sonra, bu hengâmede kaldırımın sesini okudum. Tanımadığım sokaklara doğru yürüyüp, köşelere asılan, genellikle kırmızı ve mavi olan sokak numarası levhalarına dil çıkardım. Görmezden gelenlere, sarkan sümüğümü sildim yavaşça.
Bir sokakta, ayağıma naylon toplardan biri çarptı. Ardından, küçük bir kız bana yavaşça dilini çıkardı. Top yuvarlandı, dili gediğine koydu. Topa kızdım. Kız gitti.
Birkaç sokak daha gezebilirim artık dedim, umut verdi bu çıkıp inen dil bana, soluğumu okudum.
Başka dil görmedim sonra. Kokusunu duyduğum toprağın sesini dönüş yolunda bir erik dalında okudum. Açılan çiçeklerin dil çıkarışı hala kulaklarımda… Bin yıl uyuyabilirim artık. Sevinince neden uykum geliyor onu da anlamış değilim.
Sesim kurak kalsa da toprağım çamur değildi… Dilim biraz çıktı, evet. Sizin de dil çıkaranınız bol olmadı mı?
__________________
Şadıman*’ın ağzından dökülen toprak kokusunu üfüren rüzgârı okurkendi dilimin dışarıya çıkma ümidi. Sokağın sese dönüştüğü akşam ezanı sonrası, asma altı yaz tadı gözüm sessizliğe gömülüyor. Şadıman büyüyünce ne oldu. Büyüdü mü?
O benden cesurdu yerken, ben annemin dilinin altında saklanan uyku kadardım, korkak. Şadıman’ın belirsizliğine dil çıkardım.
Bu bir sokak hali denemesidir. Eğer kırda biterse oda genişlemiştir.
*Adalet Ağaoğlu-Yazsonu romanında toprak yiyen çocuk karakter.