Hüseyin Peker’in Uzun Şiir Serüvenine Kısa Bir Yaklaşım:
Şiirden, şaire…
1965 yılında şiirleri yayınlanmaya başlayan şairin ilk kitabı, “Yazıcı ya da Bir Yol Romanı”dır, Enis Batur’un editörlüğünde Yapı Kredi Yayınlarından çıkar (1996). Yazmaya şiirle başladığına göre, ilk kitabının da “şiir kitabı” olması beklenir. Ancak onun içinde taşan kendini anlatma isteği ve şiirin dar alanı, bu olanağı vermez. O da bir röportajında bundan bahseder “…Ama beni doyurmayan bir şey vardı. Çıkışımı öyle yapmalıydım ki, içimde biriken, güncellenen duygular, daha yoğun bir kalem ustalığıyla ortaya dökülmeliydi…” Aslında genel şiir anlayışının bir parçasını da bu “yoğunluk” temsil edecektir.
Şiir alanında ilk kitabı, 1965-1980 yılları ile 1990-1997 yılları arasında yazılan, seçmeşiirlerden oluşan “İnsan Arkadaşınındır” yayınlanır ve ödül alır. O ödülle birlikte de şiir kitapları hızla dolaşıma girmeye başlar. Bana göre bu kitap ilk eser sayılmayacak kadar, dil olgunluğunu yakalamış, farkındalığı yüksek bir dünya görüşü ile yazılmıştır. Şair, onun şiiri ve yakaladığı ses hakkında yorum yapan Cemal Süreya ve Kemal Özer’i süreç içinde haksız çıkarmayacaktır.
Tüm şiirlerinde zaman – dil geçişleri ve tema:
Şairin şiirlerinde ilk göze çarpan, yoğun bir anlatıma sahip olmasıdır. Özellikle “İnsan Arkadaşınındır”la başlayan ve 2010’lara kadar yazılan tüm şiirlerinde bunu görürüz. Yine aynı dönemin şiirlerinde özellikle zaman geçişleri göze çarpar. Aynı şiir içinde şimdiki zamanla başlayan ve şiirin ortalarında geniş zamanla devam eden ve biten, bazen da tekrar şimdiki zamana dönen şiirleri yer alır. 2010’dan sonraki şiirleri çoğunlukla geniş zamanla yazılır.
Şiirlerinde başladığı nokta ile şiirin bittiği nokta arasında okuyucusunu bir insandan başka bir insana, bir sokaktan başka bir sokağa, bir şehirden diğerine, ülkeden ülkeye, başka yollara götürür, nihayetinde yine başladığı noktaya getirir. Dağınık bir ruh haliyle yazıldığı düşünülebilir ama bilinç akışının etkileri fazladır ve bu durum okuyucu açısından düşünüldüğünde iç akışı takip etmekte bir zorluk yaşanması normaldir. Şairin yazım sürecine dahil olan zihinsel işleyişi aynı zamanda bir kompozisyon çerçevesindedir. Şiirin iç ritmini destekleyen bağımsız dizeler bu kompozisyona hizmet eder. Benim için bu dizeler vurguyu ve duyguyu çeşitlendiren, güçlendiren fazlalıkları olan yan dizelerdir. Ama şair için bu, hem zihinsel akışının hem de şiirinin doğal bir parçasıdır. Burada şairin gezgin oluşu, zihnine kaydettikleri, günceli yakalayışı, detaylandırışı, sinemasal bir özelliği şiirlerine yansıtışı bizi görsel bir şiirin etkilerine de götürüyor.
Tüm şiirlerinde birinci tekil kişi üzerinden kurar dilini. İlk ve ikinci kitabındaki bazı şiirlerinde bu dil, çoğul ve geniş zaman üzerinden anlatıma girer. Yine “Benden sana Yamalı”nın son kitabına kadar olan şiirler yer yer bağımlı, yer yer de birbirinden bağımsız dizelerle kurulmuştur. 2010- 2021 yıllarını kapsayan “Günü Gelmeden Taburcu – Toplu Şiirler”in kendi içinde bütünlüğünü koruyan şiirleri kapsadığını da söylemem gerekir. Şairin bu anlamda hem dil, hem de zaman geçişleri açısından sadeleşmeye doğru hızla ilerlemiş olduğunu görüyoruz bu yıllar içinde. Her kitabın şiiri örnek olarak girebilir bu listeye.
Şiirleri, hem düz anlatımlı, hem dize formundadır. Bununla birlikte imge, şiirlerin geneline yansır. Ve erotizmi çağrıştıran dizeler bu imgelerle yaratılır.
“ …Kamyonu boş ver, iri kıyım bir ailedendi,
Şoförü kömür taşıyordu, bu gece ıslanacak
… Öteki evinde ışığı söndü,
Bey yatağa yatacak, bu gece herkes ıslanacak…” Yağmur İnsanları, s, 42
Belki de şair, yağmurdan kendini koruyan ve yağmura tutulan insanları sınıfsal fark üzerinden anlatmak istemiştir ama okuyucu farklı çağrışımlar üzerinden okuyacaktır.
“Gelin” şiirinde, örneğin, okuyucuyu farklı anlamlara götüren bir katman vardır;
“…Nasıl olsa sevgilim kalacaksın
Tırnaklarından iliğine seninle çarpışacağız
Yatağa yorgana sarılmadan önce
Sırılsıklam terlemiş yalnız gecelerimizi…” s. 65
Şiirlerinde duygu zenginliğini, düşünsel yapısını, anlatımdaki kavrayıcılığı görüyorsunuz.Köyleri, kasabaları, uzak şehirleri, hayalini kurduğu ülkeleri, kasabalıları, köylüleri, şehirlileri, şairleri, aktörleri ve aktrisleri bir şekilde şiirlerine konu ediyor. Bunu çok doğal, zorlanmadan yapıyor Hüseyin Peker. Hem ilk dönem şiirlerine hem de son dönem şiirlerine bakıldığında bütünsel ve gözlemci bakış açısıyla ve genel olarak şiirlerine yansıyan bilinç akışıyla bir sokağın, o sokaktaki insanın izini sürüyor. Bu akışın şiirlere yansıması cesurca; günlük hayattaki kırılmalarını, yargılarını, ötekinin hayatla olan ilişkisini, pazarcıyı, esnafı, çaycıyı, bir balıkçıyı, bir romanı, bir göçmeni… Aklınıza gelebilecek her insanı ve olayı onlar hakkındaki bakışını, ne düşündüğünü, bazen dize oluşumuyla, bazen uzun, düz anlatımlarla şiirinde yer veriyor. Belki de tüm şiir kitaplarının ortak noktası, insan ve ona dair hayatlar… “Ses Salkımları” kitabında yer alan “Gezi sedyesi” (s. 299-300) şiiri böyle bir şiirdir;Homofobik insanlara kendileri dışında da insanların, cinsel tercihlerinin olabileceğini gösterir. Belki şairin amacı bu değildir ancak ben o şiiri şehrin ortasına billboardlarda görmeyi isterdim doğrusu.
Hüseyin Peker, toplumcu gerçekçi ya da ideolojik bir şiirin peşinde olmamış olsa da, onun şiirinin bir ayağı bireysel (İkinci Yeninin sürdürümcüsü olduğunu söyler…) bir noktadaykendiğer ayağı ise sosyal bir hayatın güncelini takip eden bir noktada durur. Bir şiirinde, teknolojik değişimleri, hayatımızdaki etkin rolünü, ilişkilere yansımasını irdelerken, başka bir şiirinde kenar mahalledeki yoksul insanlardan bahseder. İnsanlar arasındaki uçurum konusunda sisteme üstü kapalı göndermelerde bulunurken, daha çok halk eleştirisi öne çıkar;eşitsizliklere göz yumdukları için.
“…kar suları erimiş, baharımız boktan, çürümüş dizler
adım atacak yer kalmamış, boğazımdan geçecek lokmam
yaşıyorum dediğim bir tarih! ceset hâlinde yeryüzü yemeğinde
bana akıllı telefon verin
duyuracağım ses kalmış ötenizden
müzik çalar, kulaklık verin; uygarlık ateşiyle söylüyorum
ahtapot bacağı verin, çomak sokayım gidişe
söz sıramız geldi, eşsiz bir sihirbaz gibiyim, öğrenin!
top çeviren, renk açıcı
eriyen kutup değilim, korkmayın
incecik sigarayı sararken söyledim bunları!..” Çığ Kazası, s. 25-27 “Günü Gelmeden Taburcu
Hayatın içindeki kendini, kendi içindeki hayatı nesneler üzerinden anlatan şiirleri okuruz Hüseyin Peker’de.
“Terzinin söküğü gibidir ömrüm; koşturarak geçti” Gümüş Kravat s. 162, Benden Sana Yamalı.
Hüseyin Peker hem dışardan, hem de içerden bakar kendine. Bunu bazen ben diliyle, bazen de başka bir benin diliyle anlatır. “İnsan Arkadaşınındır”ın “Aşklara pişmanlık verirse bu sarhoş” bölümündeki şiirler daha kişiseldir. Evlilik öncesini, evliliğini, evliliğe yüklediği anlamı, süreç içinde bunun hayal kırıklığına dönüşmesinin izlerini buluruz; “Gelin” (s. 65), “Zor Günler” (s. 71-73), “Ozanın Evliliği” (s. 74-75)… Yine, “Günü Gelmeden Taburcu –Toplu Şiirler”de yer alan, “Çerden çöpten serüvenler (s. 314-316)…
“Benden Sana Yamalı”nın hemen hemen bütün şiirlerinde, “Günü Gelmeden Taburcu” daNem’im Kuruduktan Sonra (s. 317-319) şiirinde olduğu gibi ithaf edilmiş şiirler vardır. Bir anlamda bir selamdır şairin şiirsel tarihine, ona tanıklığına, o tanıklıkta yer alan şairlerine, dostlarına.
Her iki toplu şiirlerde biçimsel yapı:
İlk kitaptan (Yer Bezinden Bir Köle, Ses Salkımları, Tek Vuruş) “Avcı Çayı” kitabına kadar, hem uzun dizeleri yana yana getirip, alt alta, içe ve dışa doğru dizeleri yayarak, hem de aynı sayfada bir sütun halinde uzun şiirlerinin altına, aralarına kısa şiirleri ekleyerek ve de dizeler metinsel formatta dizilerek (s. 84,116) yazılır. Bu anlamda onun şiirinin biçimsel yönünden de bahsetmek mümkün. “Benden Sana Yamalı”nın son kitabı olan “Avcı Çayı” ve “Günü Gelmeden Taburcu – Toplu Şiirler”de yer alan Beni oyuna kaldır, Toz bile değilken, Engel-siz, Dilsiz tekneci, Buyurun arayın, Bana kardeşim de (2007-2020) kitaplarınıntümünde biçimsel uğraş sadeleşmeye giderek standart bir yapı yakalar; kısa tek dize ve yine kısa, yan yana dizeler şeklinde... Bu tarz “Bana kardeşim de” kitabının bir şiirinde “Çalı Çırpı” (s. 409-410) şiirinde bozulur. Yine bu yıllar arasındaki şiirlerde anlatım yoğunluğunun biraz daha sadeleştiğini görüyoruz. Bu sadeleşme okuyucu açısından anlamayı kolaylaştıracak önemli bir değişimdir. Bununla birlikte şairin yıllar içindeki değişiminin de önemli bir kanıtıdır.
Bütün şiirlerinde, virgülü iki dize arasına koyar, dize sonlarında ne virgül ne de noktakullanır. Ancak üç noktayı, soru ve imla işaretini, iki nokta üst üsteyi, noktalı virgülü hem dize aralarında hem de dize sonlarında görmeniz mümkün.
Şairin şiir serüvenin ilk kitabı olan “İnsan Arkadaşınındır” bana göre insana başlama, onu anlama, onu tanıma şiirlerini içerir. Son kitabı “Bana kardeşim de” ise Hüseyin Peker’in insanı bilme, insandan geçme halini içerir. Bu anlamda son kitaptan ilk kitaba inceden bir gönderme de vardır.
Ve son olarak şunu belirtmek isterim ki, şair, “Engelsiz timi” (Beni oyuna kaldır, s. 19-20)şiirinde “…Ve gizli kuşağındayım dünyanın: şiire erdim…” derken çok doğru söylüyor.
Kaynak:
Ramazan Parladar, Röportaj, dinazor.org
Benden Sana Yamalı, Toplu Şiirler, Kırmızı Yayınları
Günü Gelmeden Taburcu, Toplu Şiirler, Klaros Yayınları