SESSİZLİK YAZILARI-6: HAYALET KÖPEK BALIĞI / İlker ÜLGEN

Evin içindeki havuzda yüzüp duruyordu adam. Az ötesine bir şey düştü birden, neredeyse başına geliyordu. Kızgın kızgın dönüp baktı. Hah, taze bir ananas! Başını kaldırınca ona yukarıdan alaylı alaylı gülümseyen kadını gördü.

“Ananas istemiyorum!” dedi adam sitemle.

Kadın gülümsemesini artırdı, parlak dişleri çoğaldı.

“Köfte istiyorum ben, köfte!” elleriyle suya pat pat vurmaya başladı adam.

Kadın bahçe çıkışına doğru yürüdü umursamaz bir tavırla, ardından da cam kapıyı hızlıca kapadı.

Arkasından var gücüyle su attı adam, sular kapalı kapının camlarına çarptı, damla damla aktı. Dışarıda, camların arkasında, bahçedeki oturakların orada şen kahkahalar atan kalabalığı görebiliyordu adam havuzun içinden. Bıcır bıcır konuşuyorlardı keyifle. Cama su atmayı sürdürdü. Kapının dibi su içinde kaldı, orada biriken sular havuza doğru gerisin geri aktı.

Dışarıdakilerden biri, belki de deminki kadın, kapıya doğru seğirtti, adama baktı öfkeyle, damlalar süzülen camın halini gösterdi elleriyle. Sonra da duvardaki bir düğmeye bastı başını sallayıp, panjurlar gıcırtılı gıcırtılı inmeye başladı.

Adam hızla sağa sola yüzdü isyanını belli etmek için. Ayaklarını bile bile sertçe vuruyordu ki ortalığa bolca su sıçratabilsin, etrafı batırsın, onlara bir sürü iş çıksın. Ama yoruldu sonunda, çipildemeye ara verdi ve havuzun cama yakın duvarına yanaştı yavaşça. Panjur metallerinden biri çarpılmış, hafif aralık kalmıştı. Oradan rahatça görebiliyordu dışarıdakilerin ne yaptıklarını. Mangalın çevresine dizilmişlerdi. Böyle kocaman, el kadar köfteleri ızgaranın üzerine yerleştiriyordu önlüklü şişmanın teki. Kokularını ve cızırtılarını duyabiliyordu adam sanki içeriden. Mangal başındakilerden biri de türkü söylüyordu hiç utanmadan, ötekiler ona eşlik ediyordu neşe içinde.

Son hız geri döndü adam, havuzu boylamasına birkaç tur dolaştı. Sonra yavaşladı, iyice yavaşladı, mavi fayanslara elini sürte sürte bir tur daha attı. Bazıları yosunlanmıştı, birkaçı da çatlamış. Havuzun devridaim delikleri geldi sonra ellerine, kapadı onları avuç içleriyle, gelen serin suyu engelledi bir süreliğine. Bu yaptığını fazla sürdürmedi, havuzun tam ortasına geldi, kollarını yana açtı, bir pervane gibi yerinde dönenmeye başladı. Dalgalar azdıkça azdı. Havuzun duvarlarına vurup dışarı taşıyor, tüm zemini kaplıyorlardı bir tsunami gibi. Ama bir süre sonra yine yoruldu adam, durdu. Yavaş yavaş, ciğerlerindeki nefesi boşaltarak dibe doğru süzüldü. Dibe varınca bağdaş kurup oturdu. Devridaim motorunun güçlü uğultusu duyuluyordu bir tek. Burada böylece kalmak, hiç kıpırdamadan sessizce oturmak istiyordu. Hep burada yaşamak. Dinginlik, huzur. Olanaklı mı? Ayaklarını zemine dayayıp var gücüyle kendisini yukarı fırlattı birden, havada takla atıp suya geri daldı.

Panjur ve bahçe kapısı açıldı bu arada. Başka bir kadın vardı kapının orada. Elindeki ufacık çiğ balığı adama fırlattı; adam zıpladı, balığı havada kaptı. Bir yandan yiyor, bir yandan da söyleniyordu.

“Ben balık istemiyorum ki! Köfte istiyorum! Bana da verin o köftelerden çabuk! Şöyle iyi pişmişinden.”

Kadın gür bir kahkaha patlattı, eliyle yakınına gelmesi için bir işaret yaptı.

Adam ağzındaki balığı tükürdü, kadının yanına yüzdü sevinçle. Orada hafif hafif zıplamaya, ellerini birbirine vurmaya, ağzını açıp anlamsız sesler çıkarmaya başladı.

Kadın eğildi, adamın başını okşar gibi yaptı; sonra aniden ayağındaki terliği çıkarıp sertçe burnuna vurdu, adam vıykladı, hızla geri kaçtı, havuzun ta öbür ucuna. Kadın kahkahalar atarak bahçeye geri çıktı.

Kadının arkasından bakakaldı adam hüzünle. Panjurun ve camların yerinde ince bir tül vardı şimdi, ağzına kadar açık bırakılmış kapının önünde dalgalanıyordu hafiften. Havuzun ötesindeki basamaktan oturaklara yan yana dizilip kurulmuştu dışarıdakilerin pek çoğu. Çevrelerini çiçekler sarıyor, üstlerine sarkan söğüt dalları onları gölgeliyordu. Yoğun, hararetli sohbetlere dalmışlardı, ağızlarından saçılan yiyecek parçalarını bile umursamıyorlardı.

Mangalın başındaki önlüklü şişman, piştikçe o yağlı köfteleri ekmek arasına koyuyor, sırayla herkese uzatıyordu. Laklakla ve ekmeklerini hapır hupur yemekle meşgul izleyiciler gösteriyi alkışlayamayacağı için biraz bozulmuştu havuzdaki adam. Bugünkü gösteriye çıkmayı hiç istemiyordu canı. “Çıkmayacağım işte, çıkmayacağım! Bana ne!” diye kendi kendine söylenip duruyordu. “Hiçbir güç bunların karşısına çıkaramaz beni, anlıyor musunuz, çıkaramaz!”

Bahçeyle havuz arasındaki tül ağır ağır kalkmaya başladı o sıra. Köfte ekmek yemek yerine çilekli dondurma yalayan bir kız çocuğu külahı ağzına sokuşturarak alkışladı minik elleriyle. Diğerleri hapır hupur homurdanıyorlardı.

“Göreceksiniz, bensizlik ne demekmiş anlayacaksınız!” Birkaç tur döndü havuzun içinde adam. “Ben de dondurma istiyorum, ben de ya!” diye bağırdı sonra da.

Uyluklarına kadar bacaklarını sarmalayan, parlak deriden topuklu çizmeler giymiş bir kadın havuzun kenarında belirdi aniden. Önceden gelenlerden biri değildi sanki; evet, başkasıydı. Elinde kalın, çok dilli bir kırbaç tutuyordu. Boştaki elini havaya kaldırdı ve tüm homurdanmalar, cızırtılar, sesler her nasılsa pat diye kesiliverdi. Merak içinde açılmış kocaman gözler sardı ortalığı.

Kadın gülümsedi, gerindi ve kırbacı havuzdaki adamın omuzuna indirdi bütün gücüyle. Adam ciyakladı, bir çırpıda suya daldı. Hızlandı, hızlandı, havaya zıplayıp kadının uzattığı çemberin içinden atladı. Bir tek küçük kız alkışladı sessizce.

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir