ŞİİRE İLHAM VERENLER: RÜŞTÜ ONUR – Saniye KISAKÜREK

“Neyim varsa

Sana bırakmalıyım deniz

Sende geçmeli mevsimlerim

Sende çiçek açmalı ağaçlarım

 

Sende yaşamalıyım deniz

Asi ve hür

Sende ölmeliyim

Bulutlara bakarak”

Bugünlerde okuduklarım arasında Salah Birsel’in Rüştü Onur’un şiirlerinden, mektuplarından,  yazılarından ve hakkında yazılanlardan oluşan derlemesinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Şiirimizin talihsiz şairlerinden birisi olan Rüştü Onur kısacık ömrüne çok sayıda şiir sığdırmıştı. Aynı ince hastalığı paylaşan arkadaşı Muzaffer Tayyip Uslu’yla hayatının anlatıldığı “Kelebeğin Rüyası” filminden birçoklarımız hatırlayacaktır onu.

“1940 yılında Rüştü’yü tanıdığım vakit o, şiir devleriyle olan savaşına çoktan başlamıştı.” diyor Salah Birsel kitabının önsözünde. Ve Salah Birsel’ in onun için yazdığı şiiri de ekleyelim buraya:

 

“Rüştü, merhaba.

50 yıl geçti. Ama yine gönüllerdesin.

Şiir adamı olarak yaşadın.

Şiir adamı olarak aramızdasın.

Bakışlarının sıcaklığı hala dünyamızın üstünde.

Güneşli gündüzlerde

Ay-aydınlık gecelerde.

Sokaklardan boyuna insanlar geçiyor.

Sen de görüyorsun. Şapkalar, potinler.

Ama biz seni anımsıyoruz.

Seni anımsıyoruz.

Yok yok 50 yıl geçmedi.

Dün akşam seninle yine Beşiktaş’ta değil miydik?”

 

Rüştü Onur için şiir her şeydir. “Hiçbirimiz şiirden uzak bir hayat tasavvur edemeyiz” der bir yazısında. Şiirle içli dışlı olduğunu ifade eder. Ve o devrin şiir anlayışının değiştiğini fark ettiren bir saptama yapar yazısının devamında;

“Modern şiire karşı duyulan yadırgama ilk şapkayı giydiğimiz vakit duyulan yadırgamadan farksızdır. Latin alfabesi, şapka ve öztürkçe gibi modern şiire de bir gün alışılacaktır. Şüphesiz ki bu söylenildiği kadar basit olmayacaktır. Çünkü asırlık şiir ananesi yıkılıyor.”

Ölümünden sonra hakkında birçok yazı yazılır. Bunlardan birisi de lise öğretmeni olan Nurullah Ataç’tır.

“Ağızları ölümle kilitlendikten sonra seslerinden kalan birkaç iz, bir tesadüfle kulağımıza çarparsa içimiz burkuluyor. Rüştü Onur’dan kalan parçaları okurken ben, kendime düşen vazifeyi yerine getirmemiş olmanın şifasız acısını duydum.” der Ataç.

Lise yıllarından arkadaşı olan Kemal Uluser de Onur’un şiiri taparcasına sevdiğini ve muhakkak bir şiir kitabı çıkarmak istediğini vurguluyor.

Behçet Necatigil ise, “Ondaki sağlam şiir anlayışına karşı duyduğum sevgiyle, farkında olmadan ne kadar beslenmişim ki yazılarında pek bahsetmek istemediği bilinmez dünyalara gidişinde böyle içten sarsıldım.” diyerek duygularını ifade eder.

Son olarak arkadaşı Muzaffer Tayyip Uslu’nun yazısından, Rüştü Onur’u tam anlamıyla ifade ettiğini düşündüğüm kısa bir not paylaşayım:

“Rüştü’nün şiirlerinde, insanları yorulmadan, sokakları yoruluveren ve günleri birbirine benzeyen bir küçük şehrin, yeknesak hayatından kurtulmak için çırpınan ve haddizatında güzel olan yaşamaktan nasibini almak arzusuyla, mütemadiyen mesut insanlarla dolu mesut memleketlere firar etmeyi düşünen insanların haleti ruhiyesi vardır.”

 

Kaynakça: Rüştü Onur (Şiirleri, Mektupları, Ardından Yazılanlar), Salah Birsel, Sel Yayıncılık

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir