“IŞIKLAR İÇİNDE UYUSUN”- Serdar AYDIN

Yakın bir arkadaşımın babası, kalp krizi nedeniyle vefat etti. Ölüm geldi ve ruhun gittiği yeri kimse bilmiyor. Ancak kesin olan acı ve kederin varlığı…

Yitirenler, yitirdiklerinin kederini ve acısını yoğun olarak duyumsamakta. Zaman,  unutuşu ve acının ortadan kalkışını garanti etmiyor. Kişisel deneyimim, ölümün acısı ve yarattığı yokluğun zamandan aşkın bir keder iklimine dahil olduğudur. Yani geçmeyecek, unutulmayacak… Yıllar, sadece yoğunluğun azalmasına neden olacak. Acı, iç’erde bir yerde kalacak her durumda.

Ölümle birlikte cenaze ve yas ritüellerinin gerçekleştirilmesi ise ayrı bir olgu. Taziye evleri,  dinsel uygulamalar, yasın ve acının paylaşılarak azalacağı inancı… Kültürel iklimin en bariz duyumsandığı zamanlardır belki de andığımız bu süreçler. Bir toplumun, klanın, sosyal yapının nitelikleri, ürettiği kültürün özellikleri, insan ve hayat algısı belki de en çok ölüm meydana geldiğinde, ölünün bu dünyadan öte dünyaya göçünde ve bu sürecin neliğinde ortaya çıkmakta, algılanabilir olmakta. Bazen kültürel kodlar da karışabilir; ölü için kullanılacak hitaplar birbirinin yerine ikame edilebilir. Örneğin “toprağı bol olsun” sözü, gayrimüslimler için kullanılırken, bilgi sahibi olmayanlar bu söylemi, din farklılıklarını gözetmeden bütün ölüler için kullanabilir.

Her şeyin sanallaştığı günümüz dünyasında ise ölüm ritüellerinin de farklılaştığı, yeni yönsemelerin oluştuğu görülmekte. Eskiden “taziyeye gidilirken”, şimdilerde sosyal medya üzerinden taziyede bulunmak çok yaygınlaştı. Telefon etmekten, sesini ulaştırmaktan bile aciz hale geldi insanlar… Hatta bir sevdiğini kaybeden kişi, bu haberi sosyal medyada paylaştığında izler çevresine göre “TT(Trend Topic)” olabilmekte, “Like’lanmakta”, “emoji” bırakılarak acısına ve duygularına ortak olunmaya çalışılmakta. Yani bir ölüm haberini “Like”lamak, lügate göre sevmek, beğenmek de mümkün olabilmekte!.. Her şeyin çivisinin çıktığını söylemek abartılı bir yorum mu olur, bilemiyorum. Bir de “Işıklar içinde uyusun…” lafı var ki çoklukla kullanılan bu sözün anlamına ulaşmak bizce çok zor. Ne demek; “Işıklar içinde uyusun…” Düz anlamıyla düşünürsek, ışık ve uyku birlikte olmaması gereken, çoğunlukla da olmayan iki olgu. Bu tümceyi bir cenaze için kullandığınızda anlam daha da bulanıklaşıyor. Ölü bedenin uyuyor olduğu varsayımı ve temennisi, ışık ile nasıl ilişkilendirilmiş, bu tümceyi ilk kim kullanmış ve uydurmuş, bu neyin kafasıdır, bilen öne çıksın…

CharlesJones_March21_1200x500

Bir zamanların mottosu olan “Bilmiyorlar, ama yapıyorlar.” tümcesi şimdilerde hayli farklılaştı ve bambaşka bir bağlama kavuştu. Her ne kadar ahir zamanların çok konuşkan filozofu Zizek, bu tümceyi “Biliyorlar ama yine de yapıyorlar.” şekline dönüştürmüş olsa da meselenin özü bilmek ile yapmak mastarları arasında salınıyor. İdeolojinin işlevsel çevrimini ifadelendiren bu tümceler, an itibariyle sosyal medyayı yaftalayan başka bir kipe evrilmiş görünüyor. Bizce, “Bilseler de bilmeseler de yapıyorlar.” şekline dönüştüğünü düşündüğümüz bu önerme, bir yandan bilme ediminin yokluğuna işaret ederken, öte tarafta yapanın, yani edip eyleyen etkin öznenin yokluğunu, ortadan kalkışını ve edip eyleme ediminin otomasyonunu açığa seriyor. Belki de bu otomasyonun, yokluğa teslim edilmiş sözde öznelerin en net göstergesi, sosyal medyada verilen otomatik tepkilerin şahikası, “Işıklar içinde uyusun…” garip tümcesidir. Her şeyin sanal alemde yaşanmasının doğal sonucu tüm bunlar. Ölümün acısını paylaşmak için tek ihtiyaç duyulan şey internet erişimi ve bir sosyal medya hesabı… Bir de  “Işıklar içinde uyusun…” gibi semantik açıdan anlam oluşturması olanaklı olmayan tümceler…

Düşünüyorum; yüzyıllar sonra arkeologlar günümüze ilişkin nasıl materyaller bulacaklar acaba?  “Işıklar içinde uyusun…” tümcesinin yazılı olduğu bir usb bellek ya da harddisk bulunursa, bu garip tümceyi nasıl yorumlayacaklar?

Yakın zamanda yas portallarının müteşebbis akıllılarca programlanması ve yeterince izleyeni, müşterisi, hatta reklam vereni olursa milyar dolarlarla el değiştirmesi olası hale gelebilir. Gelebilir mi? Gelebilir… Çok akıllıların, inovasyon gurularının ve silikon vadileri, tekno kentlerdeki dahi kod yazıcılarının üzerinde çalışabileceği bu tüyoyu alenen ilan ediyorum. Herhangi bir patent ya da telif hakkı da istemiyorum. Sadece bu içerikte bir siteyi ilk kez tasarlayacak olan “çok akıllı” ile tanışmayı umut ediyorum.

Neyse… Akıl sağlığı çok önemli. İnsan, aklını korumalı. En önemlisi bu. Hele de günümüzde…

Artık yazıyı bitireyim. Çocukluğumuzda uyku zamanının geldiğini anımsatan o tonton Adile Naşit, şimdilerde yaşıyor olsaydı, “ışıklar içinde uyuyun kuzucuklarım…” der miydi acaba?

Bilemem. Ama kesin olan şu: İnsani olandan öylesine uzaklaştık ki, artık uyku zamanının geldiğini, emoji benzeri tuhaf bir çizgi karakter ekran altından geçerek anımsatıyor çocuklara ve çocuklar bu karakterin antenlerine, pörtlek gözlerine, yengeç yürüyüşüne bakarak uyumaya gidiyorlar…

 

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir