Ali Hikmet EREN ve RED Üzerine Bir Yazı

Akatalpa Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi’nin Ocak 2017 tarihli sayısında şair Ali Hikmet Eren’in Red adlı şiir kitabı ele alınıyor. Beytullah Kılıç’ın, “Üç Ali Bir Mehmet” başlıklı yazısında şöyle söyleniyor:

“Mehmet Tektemur, Ali Hikmet Eren, Ali Aydemir ve Ali Erbil… Şiirlerinde teknik açıdan, konu açısından, hayat felsefesi açısından ortaklıklar taşıyan dört günümüz şairi… Hayatı uçlarda yaşadıklarını okura hissettiriyor dört şair de. Bizi de bu “uç”larda bir oyuna çağırıyor adeta şiirleri. Sıklıkla deneysel şiirin kapını aşındıran şiirleriyle bu dört şairi bir yazıda ele almayı uygun gördüm. Karşıtlıklardan ziyade benzerliklerin üzerinde duracağım…”

red

…Şair, okurunu tersten okunmuş bir zaman tercümesiyle kitaba davet ediyor. Daha ilk dizeden “cennet-cehennem” kavramını tecrübe edip dünyaya gelen şair, okurun kafasını karıştırıyor. “TERCİH” isimli şiirinde şiirin başlığını sağdan yazarak “tercih-hicret” ikilisi üzerinden şekilsel ve anlamsal bir oyun oynamış ve okuru farklı anlam katmanlarına sürüklemiştir. Tercihlerimizin zorunlulukla olan ilişkisi, şairin hayat felsefesinin zeminini oluşturuyor:

“ve taşındık bir eskiden yenisine, (…)(s.11)”

Diğer üç şairde olduğu gibi Ali Hikmet Eren’de de ruhsal bir yorgunluk şiirsel yük açısından okurun zihninde ağırlaşıyor. Bu yorgunluk yer yer çaresizliğe eğiliyor. İçine düştüğü çaresizlik, şairin sırtındaki kamburundan bile medet ummasına sebep oluyor:

“(…) ve doğrulup sırtımızdaki kambur/ su verecekti bize, daha su… (s.13)”

Ali Hikmet Eren şiirinde içinde bulunduğumuz çaresizliklerin sebebi tanrısallık konusuna dayanıyor. Bu dayanak şairin zihnini “inkâr” düşüncesine kadar götürüyor:

“(…) ezansız sabahlar bekliyoruz avucumuzda tanrı’ya…(s.14)

Her olaya her duruma bir “neden” bulma alışkanlığı kitap boyunca devam ediyor. Seçilen başlıklar bile “nedensellik” kuralına uyularak tercih edilmiştir. Bu sebeple şairin şiirinin anahtar kelimelerinin başında “nedensellik” var.

Şair atasözlerini anlamsal ve biçimsel açıdan değiştiriyor. Bu uğraşı şairin şiirini nedensellik açısından zenginleştiriyor diyebiliriz:

“(…) cayır cayır yanar mahalle, saçlarını tarar iblis(…)(s.16)”

Şaire göre toplumsal sınıfların algısında yer tutan kavramlar sınıflara göre değişkenlik gösteriyor. Bu değişkenlik toplumsal psikolojide daha sık gel-gitler yaşamamıza sebep oluyor:

“(…)İki boklu bir değnekmiş ülke, kuyruğu dans ederken/ ağlayan, tahtada kalan bir zaman;/ tek ayak üstünde!(s.25)

Ali Hikmet Eren’in diğer üç şaire göre mekânsal açıdan daha cesur davrandığını söyleyebiliriz. Dünyanın kuytu-tehlikeli köşelerine girip çıkmaktan çekinmiyor sırtındaki şiiriyle. Şairde zemin ve zaman çok akışkan. Doğru yeri ve doğru zamanı arayan hayatın şiirini yazıyor.

Şairin şiirdeki rahat tavrı hayatın ve belleğin uç noktalarına –imkânsızlarına- dokunmasını kolaylaştırıyor. Bu rahatlık, şiirden okurun aldığı zevki katlıyor. Akışkanlık içindeki şiirden dolayı şair asla bir nesneye saplanıp kalmıyor. “Çocukluk” ise her şeyin dışında kalıyor. Adeta zamansal ve mekânsal bir sınır çiziyor şaire.

İnsanı asla duyguları olan bir varlık olarak almıyor şiirine. Ruhsal çıktıları olmayan tuhaf bir yumak olarak görüyor toplumu. Peşin hüküm vermeden, tecrübeler doğrultusunda bu tutumu geliştiriyor. Tecrübe konusu yine bizi şairin sıkı sıkıya bağlı kaldığı nedensellik konusuna götürüyor:

“Biz bütün eşyaları sattığımızda/ -başka eşyalar almıştı onları da-/ peşin para verecek/ gücü kalmamıştı kimsenin(…)(s.34)”

Tektemur şiirinde görmüş olduğumuz “suyun öte yakası” Ali Hikmet Eren şiirinde de var. Şairin mücadele konusunda bir boş vermişliğe düşmesi, araya bir çizgi koymasına sebep olmuştur. Bu çizgi karşı kıyıyla arasından akıp giden sudur.

Şiirlerinde yer yer dipnotlar kullanıyor şair. Bu dipnotlar da şiirsel bir şekilde kaleme alınmış.  Dipnotlara deneyselcilik yönünden dikkat çekmek gerekir.

Simgelerden faydalanarak mikro ortamları sınırları dışına taşıyor şair. Bunu yaparken anlamsal bir yoğunluk yakalıyor. Okur, dizenin başına oturup düşünmeye başlıyor:

“tersi de olabilir bunun; bütün eski nehirler su alıp yataklarına/ denizle< sevişebilir mutfakta; odalar taşar evden- (…)(s.49)”

Genel olarak bakıldığında insana ve mekâna bağlanma problemi kitap boyunca devam ediyor. Bunun sebebi olarak akışkanlık konusunu tekrar ediyoruz. Zaman ve mekân çok değişken. Bu akışkanlık içinde evrendeki sabit tek nokta: çocukluk…

Bu yazının özgün metni Akatalpa'nın Ocak 2017 sayısında yer almaktadır.
Bu yazının özgün metni Akatalpa’nın Ocak 2017 sayısında yer almaktadır.

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir