GİZLİ BUZLANMA – Tarhan GÜRHAN

“Sorabilir miyim kitabıma

ben mi yazdım onu gerçekten?”

Pablo Neruda/ Sorular Kitabı

 

Soru sormak değil, yol yürümektir arzuladığım. Sorularla çıkılan yolculuk başka hiçbir yolculuğa benzemezmiş, öğrendim. Kendime kilometrelerce yakın, kilometrelerce uzaktan geliyorum. Denenmiş sorulardan uzaklaşmayı amaçladım yazarken. Çiziktirdiklerimi hizaya sokmadan sunuyorum sizlere. Hijyenik sorular sormuyorum, kendimdeyim döncem.

Soru Bankası değil bu, sakın yanlış anlaşılmasın. Üç yılda yazılıp elendiler. Kim demiş sorular sıkıcıdır diye. Benim bir rüyamdı. Şimdi rüyam kağıda döküldü. Soruyla oyun olmaz, anladım. Aklımın tezgâhında kendini yok etmek üzere sorulmuş sorulardır.

Doktor sorar, hoca sorar, bakkal sorar, hâkim sorar, işkenceci sorar… Soruların ötesinde ne/ler var hep merak etmişimdir. Bu sorular uzaydan gelmedi, bu topluma bakarak çıktı. Hep bana sorular soruldu. Şimdi sıra bende.

Sorular icatlara yol açmıştır, açar. Hayal gücünü kışkırtır. Sorular yazmak, elemek, seçmek, destelemek ne demek? Bu da bir soru oldu. Bazı şeyleri görünür kılmak için yazıldılar. Okunması kolay, sorulması zor sorular.

Buruk bir mizah anlayışıdır da diyebiliriz. Kitaba damgasını vuran elbette kara mizah oldu. Her soru farklı bir mimik yaratabilir yüzünüzde. Sorulardan esen yeller, buhrana kapılmadan sizi aydınlığa taşır. İnsanı farklı kutuplara çekerler. İfade gücünün yollarını açsın diye soruldular, danışacağımız çok şey var.

Bu sorularla bir yerleri zapt etmiyorum. Estetik bir itiraz gibi düşünün. Yataktan kaldıran düşünceler bunlar, uyandıran. Büyük bir çoğunluğu gecelerde yazıldı. Sorular ailesi çok kalabalık. 2007-2010 arasında sorulmuştur. Soruların dizilişindeki ritim tamamen akla geliş sırasıdır. Arada derede yazılmış, hayat ıskalanmamıştır. Bin bir soruyla zengin bir arayış portresi çıktı ortaya. Bu yıllar içinde soru sormadan uyuyamadım. Adeta soruların gardiyanı oldum.

Aslolan soruyu sormaktır. Bazı sorular cevaplardan daha iyidir. Sorularla düşünmek pek âdetimiz değil. Yarenlik etmek benimkisi. Bu sorular konuşuyor. Umutsuz bir çaba aslında, ama kayıtsız kalamadım bu sorulara. Çünkü  üstüne asfalt döküp geçemezsiniz.

Sorularla masumiyeti aramak gibi. Her soruyla yeniden başlar hayat. Hesabı peşin ödendi. Sıra dışı sorular olmalarına özen gösterdim. Her şey geçer sorular kalır mı?

Sorulardan hiçliğe. Kendinden menkul bin bir soru. Bize ne demek ister acaba? Aşağılayan sorular değil bunlar. Cevap da aramıyorlar. Bir avuç tuhaf soru. Aklımızın bir yerine takılıp kalan.

Soruların sonsuzluğu tartışma götürmez. Kim ya da ne bana bu soruları sorduran? Bu kadar soruyu kim sorar? Soruları yurt edinmek ne demek? Aranan “o” soru soruldu/ mu? Kuytular ve soruları hep iç içe mi? Kendini değiştirdin mi? Neyi mercek altına alıyorsun? Elinden gelen bu mudur? Bütün bunlar gerçek olabilir mi?

Sormak adalet arayışı mıdır? Ötesinde ne var? Sorular neyi sorar?

Soru meselesi, özgürlük arayışı meselesidir. Sorulara esaret ortadan kalksın diye.

Bilmediğin yerden bin artı bir soru ya da soru kılığında bin bir düşünce diyebiliriz.

Dağınık alakalar bütünü sanki. Dağınık anlam arayışları şeklinde yazıldı. Soru adacıkları gibi.

Soruların hikâyeleri vardır. Bulanık sorular değil bunlar. Sarihler. Alelade sorular değil, aklıma gelen en güzel, tuhaf sorular bunlar. Bilinci açan, baştan çıkartan sorular. Sorunun bin bir hali. Sordukça arınıyorum, bakalım siz okuyunca ne olacak?

Yepyeni bir bakış açısına ihtiyaç var, bu soruları okumak için. Bitirdiğinizde bir şeylerin değiştiğini görürseniz şaşırmayın. Açın istediğiniz herhangi bir yerinden başlayın. Ancak unutmayın soru sormak bulaşıcıdır.

Sorular yalan söylemez, söylüyorsa kirli sorudur. Hesaplıdır. İstediği cevabı vermesi için uğraşır. Yol açıcı değildir. Yapay soru sırıtır. Bu kadar soru yazmak evet, saplantılı bir şey. Fakat saplandığıma, takıldığıma memnunum bir yandan. Aklıma çakılan sorular bunlar. Şimdi yayımlayarak onlardan kurtulmayı umuyorum.

Bu sorular bizi nereye taşır? Hiçbir yere, demeye de dilim varmıyor. Bunları yazmakla hafifledim mi, yoksa daha mı ağırlaştım inanın bilmiyorum. Uygarlık tarihi, sorular sorarak bugüne gelmiştir. Siyasete, cinayete, adalete, sosyolojiye, psikolojiye, felsefeye bakışınızı değiştirebilecek bir malzeme bu.

Bu soruların yazınsal bir tarafı var mıdır, bilemiyorum. Billurlaşma arayışı diyebiliriz. Aslında kendime soruyorum. Sorular özgün olsun diye sorulmaz. Soruların tümünde bir ortak dil de çıkarmaya çalıştım. Umarım kabına sığmazlar.

Soyutlamaya uğraştım. Bu sorulardan sonra hayat, eski hayat olmamalı.

İnsanın bilip bilmediği yanlarını tekrar tekrar söylemek, sormak lazım bence. Sorularda, cinselliğin hayvani doğası vardır. İçkindir. Başına buyruktur. Uçları açık, sivri ve zehirli. Aklımızda bir şimşek çaktırsa yeter. Alın size bir kamyon dolusu soru. Tepe tepe sorun.

Bunlar zamanın geçişini gösteren, tanık olan sorular mı, bilemiyorum. Sadık okurlar için bir sorular defteri olarak da düşünülebilir. Sorularla tanıklık etmek. Sıradan insanların sıradan soruları bunlar. Sorular için yazılan, söylenen şeyler beni tatmin etmemiş olmalı ki yazdım bunca soruyu. Binlercesi daha sorulmalı.

Küçük bir hayal adasında soruldu bu ölümlü sorular. Bir yerde bozgun varsa orada sorular vardır. Aklıma gelen soruların üzerinde bir akbaba gibi dönerek yazdım. Soru sorma refleksimi fakültede “Gazetecilik” okumama bağlarsak kolaycılık etmiş oluruz. O kadar ki “Bana bir soru verin, size dünyayı yerinden oynatayım” diyebilirim.

Sordukça çoğalan bu sorular kimin için yazıldı? Öncelikle benim için, sonrası beraber ıstıraplar için. Keşke sadece bir soru bize yetseydi. Sorulara doyacağınıza eminim. Soruların gözünden bakabilmek için üzerine notlar alacaksınız. ‘Sorma’lardan geliyorum. Bu sorular kendime armağan olsun diye yazıldı. ‘Sor onlara, kimsin?’ demek için.

Kelimelere ilk defa görüyormuşsunuz gibi bakın. O zaman farkındalığınız artar.

Soru bulunmaz bir konu değil. Sorularla günlük tuttum denilebilir. Sorulardan sorulara çıktım. Bir de baktım 900 küsur olmuş. Bin bir parçalı bir yapboz gibi bu hayat dedim ve 1001’e ulaştım.

Sorularla bugüne tanık olmak. Sorarak düşünmeye devam etmek. Sorarak aramak, sorduktan sonra sordukça sorma isteği… Kendini bile reddeden sorular bunlar. Pimleri çekilmiş. Her soru küçük birer mucizedir, karanlıkta jeneratör görevi yapar. Her biri kendi çaplarında tufan yaratan sorular. Düzen tutmayan sorular.

Sadece bir bilmeme durumu üzerine yazılmadılar. Sorulardan ilham alıyorum aynı zamanda. Sorular genellikle açmazlardan doğarlar. Eğlenmek için yazdığım sorular da var. Sordukça sorası geliyor insanın. Daha da ileri gideyim, sorusuz yaşanmaz.

Bazılarının sindirimi gerçekten zor. Soru sormanın yordamını öğrenmek gerekiyor.

Sorular tamamlanmayı beklemezler. Samimiyetleri kendilerinden menkul hepsinin.

Yerinden yurdundan edilmiş sorular bunlar. İz bırakmasını istediğim sorular. Soru meselesi her zaman çetrefilli olmuştur. Sormadan yaşamak daha kolaydır ama son tahlilde zarar edersiniz.

Sorulara çıraklık yaptım. Ne başlıklardan vazgeçtim! Şunu gördüm; sorular diyarına “tur rehbersiz” çıkılmalı. Sorulardan fışkıran olağanüstü enerjiye kayıtsız kalamadım. Kışkırtıcı bin bir soruyla, “En mühim soru sensin”e vardım. Sen kendini anladın mı ki başkalarının seni anlamasını bekliyorsun da denebilir. Sorulardan kılık dikmek istedim.

Soruların altında, yatağında ne var? Elbette yine başka sorular. Sorular döngüsünün içinden geliyorum. Onları teneffüse çıkardım. Buruşuklar, ütüsüzler, vahşi ve yabanlar. Aklıma eseni sormadım. Kendi içinde bir sistematiği var. Sorular arasındaki bağlantı yollarını bulmak da okuyucuya düşüyor.

Size yakın gelen soruların nedenini bir düşünün bakalım. Neler bulacaksınız? Çoğu davetsiz bunların. İşlenmemiş, ham sorular. Başınıza düşen kaya parçaları olsun isterim. En azından bu fikre çanak tutsunlar. Toprağa verilecek sorular değil çünkü bunlar. Hiçbir sınavda sorulmadılar. Edebiyat hocam bir konuyu bitirirken, “başka sorusu olan var mı?” diye sorardı. Bu soruları görmesini isterdim.

Sorulara bakmaktan geliyorum. Soru arayışı işim oldu bu üç yılda. Sorularla kendimi teselli ediyorum işte. Aslında “meraklısına notlar” şeklinde de okunabilir. Güvenli sorular değil bunlar. Hatta daha ileri gideyim, mesnetsiz sorular. Sere serpe sorular. Mağaradan çıkma sorular bunlar. Rutubetli, serin, küf kokulu… Böyle olmasaydı benim de aklıma gelmezdi.

Soru avına çıkmak denir buna. Sorular başka sorulara gebe. Bu soruların adresi neresi? Sorularla dünyaya bakış nasıl? Sorularla bin bir kapı açılıyor mu? Kendimi ifade etmek için yazdım bunca soruyu. Dikkat edin alerji yapabilir. Hem içten içe hem feryat figan bin bir soru.

Sorular yeni yollar açar. Bir iç konuşma gibi. Sorularla varoluruz. Sorulara kaçmamız lâzım. Yoksa yolumuzu bulamayız. Sessizce bunları sormak da bana düştü. İyi soru dalgınlık istemez. Soru karşısında diri olmalısınız. İyi soru başka sorulara götürür. Merak biterse soru sorma da biter.

Sorular yaprak açmış ağaçlara benzerler. Yapraklarını döküyorsa yeni sorulara ihtiyaç var demektir. Soru huzmeleri var bu kitapta. Soru sorma kültürü olmayan bir memleketteyiz. Olan bitene razı oluyoruz, sorup sorgulamıyoruz. Erken sorular da vardır. Toplum bu sorulara ihtiyaç duymaz.

İçinize sinmeyenleri uygun bir vaktinizde tekrar sorun. Sakın sormak kolay, cevaplamak zor diye düşünmeyin. Bu sorular cevap beklemez. Bazen sorular birbirlerine yardım ederler.

Yaka paça girişilen sorular bunlar. Bazıları dingin, bazıları huzur bozan sorularla iyi geçinmek lâzım, öğrendim. Hayat battı, son soruları alıyoruz. Sorular bitebilemez!.. “Geldim, gördüm, sordum” Şimdi soruların zamanı…

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir