ŞİİR NE KADAR UZAKTA? – ALİ HİKMET EREN

(eternity and a day…)

 

kimi zaman yarım kalmış bir şiirin sonrasını yazamazsınız. hatta yazdığınız bir dizede, kullandığınız ama içinize sinmeyen, onun yerine o dizenin tam da aynadaki görüntüsü olacak o tılsımlı sözcüğü aramakla geçer bütün günleriniz. sonuçta zaman; bir çocuktur. dilinde denizin tuz tadı, sahilde iskambil oynayarak geçiriyordur günlerini. belki de, karşınızdaki dairenin açık kalan penceresinden her gece müziğini duyduğunuz ve asla tanışmak istemeyeceğiniz, çünkü siz kim olmasını isterseniz o olan, ruhunuzu tamamlayan biridir zaman; akıllı ve dingin.

yalnızlığı seven, mükemmeli sorguladığı için her şeyi yarım bırakmış, şüphelerini bilgiyle yok etmeye çalışan, ve ille de, ille de bütün hayatını yarım kalmış bir şiiri tamamlamaya adamış bir adam alexander. artık ölüme yakın duruyor çünkü. adı ‘köpek’olan bir köpek ve onda zamanın çocuksu yüzünü bulduğu bir ‘çocuk yabancı’ ile geçiriyor günlerini.

 

kırmızı ışıkta geçmenin ona yaşatacağı alaycılığı önemseyebiliyor artık.e2

 

zamanım olsa, diyor çocuğa, şiir yazabilmek için kelimeleri satın alan şairin hikayesini anlatırdım sana… şair nedir, biliyor musun? sorusundan sonra. belki de kendi yanıtlarını bulabilmek adına son saatlerini bu çocuk yabancı ile geçiriyor alexander. kendi dilini bilmeyen bir şairin öğrendiği ve şiir yazmak için kullanabileceği sözcükleri para karşılığında satın alması, yine de bir türlü bitiremediği, yarım kalmış bir şiirle anılması.

ailesinin ve dostlarının yanında, kendini yalnız hissetmesinden olacak ki, yüksek bir tepeye çıkarak denizden geçen bir gemiye beyaz mendilini sallıyor.

“neden anna, neden hiçbir şey olacağını umduğumuz gibi gitmedi? neden çürüdük böyle? neden bütün hayatım sürgünde geçti? neden sadece anadilimi konuşabildiğim nadir anlarda mutlu olabildim? ve neden kayıp, insanların çoktan unuttuğu sözcükleri bulup çıkardığım nadir anlarda mutlu olabildim… neden sadece o anlarda kendi ayak seslerimi duyabildim? neden, neden?”

 

alexander film boyunca aradığı “yarın nedir, yarın ne kadar sürer?” sorusunun yanıtını filmin sonunda anna’ dan duyuyor: “sonsuzluk ve bir gün kadar.”

artık her şey gerçek ve her şey bekliyor. biri bağırıyor alexander’ın arkasından, dönüp bakmıyor…

 

sözünü ettiğim ve şiirle ilişkisini kurmaya çalıştığım film, yunanlı yöe1netmen angelopoulos’ un. senaryosundaki imgesel çağrışımları, müziği ve görüntüleri ile şiire çok yakın duran bir baş yapıt.

yanıtı aranacak sorular, satın alınacak sözcükler var. zaman çocuksu yüzünü çoktan asmaya başladı. sermayenin yayına hazırladığı, kuşe kağıtlardaki görüntülü yaşam, kir olup bütün ruhumuzu kuşattı. şiirin yerini ‘şair’ aldı; kendi sesleriyle konuşamayan, olumlanan yüzlerini çoğaltmaya çalışan palyaçolar oluştu.

sıkı şiirin azınlık olduğunu unutup, kendini sayısal çoklukla ifade etmeye hazır, özgürlük alanını bu sayısal ifadelerle tanımlayan bir sektörün, öyle sanıyorum ki, kendi makyajlarında boğulmaktan başka çareleri de yok.

birileri bizi kör etti ve parsayı topluyor. ancak yeni’den alacağımız cesaretle, deneyerek, arayarak, açılacak yeni kapıların var olduğunu da biliyoruz.

sonsuzluk ve bir gün, yarım kalmış bir şiiri tamamlama, sonsuz olasılıklar içinde en uygun dizeyi, en uygun sözcüğü arayıp bulma, çaresizlik içinde oturmaktansa, arama, ararken de mutlu olabilme çabasıdır.

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir