BAHTSIZ SANATLAR YARIŞMASI – Organizatör: SHULGİ VON MEDA

Başvuru Dilekçeleri:

 

Fotoğraf Sanatçısı Murtat Işıkoğlu:

Hiç kimseler kusura bakmasın ama bu yarışma başlamadan birincisi çoktan bellidir, elbette ki benim. Zaten şunun şurasında yüz elli yıldır vardır benim şu biricik sanatım, onu da kursağımızda bıraktılar. Aslında ilk başlarda sevindirici gibiydi tüm bu teknolojik gelişmeler. Filmlerden, analog makinelerden, hatta aynalardan bir çırpıda vazgeçenler bile oldu aramızda. Oysa geleceğin sönük ışığını görünce ben reddettim o kaypak yenilikleri. Işıkla gözümün arasına hiçbir perde girmesin istedim. Hele karanlık odadaki kırmızı tanklar, küvetler ve bir fotoğrafın ıslak ıslak, ağır ağır doğuş anı! Ben hayatta vazgeçemezdim bunlardan ya, fotoğraf sanatı vazgeçti hepimizden. Sanat mı dedim, hah! Artık herkesin elinde bilmem kaç megapiksellik, bir sürü mercekli makinelerin olduğu ve herkesin her an deklanşörlere basıp milyarlarca fotoğraf çektiği bir dünyada sanattan söz etmek… Peh! Ödülümü verin lütfen. Yalnız şuraya geçelim de orada verin. Burada ışık ters, çirkin duruyoruz.

 

Ressam Mehlike Ayvaz:

Cancağizlarim, benim güzel dostlarim. Belki de sanatların en eskisi, şu binlerce, on binlerce yıllık resim san’at’ının düştüğü bu vahim tabloda başka söze hacet var midir, sorarım siz gönlü gökkuşaklari kadar engin olan renkli dostlarima? Kalem ya da firça tutabilen her el akşamina kalmadan ressam oldum ben demiyor mu şu renksiz magaralarimiz arasında? Zaten iş onla kalsa öp de başina koy be canimdost. Top sakal birakmak, pipo içimek veya fular takivermek. Bu kadardir işte ressamlik. Elbet siz en değerli cancağizlerimin kararidir ancak yine de ben hak ederim sankim o ödülü, ha, siz neler dersiniz? Eğer uygun görür de bana verirseniz, şu masanin ortasindaki natürmortun kiyisina birakiniz lutfen. Doğama can gelsin, tablom renklensin. Görüşmek üzere canlarim.

 

Güfte ve Beste Sanatçısı Yıldız Gökkan:

Merhabalar. Öncelikle hepinize böyle güzeller güzeli bir yarışmayı organize ettiğiniz için pek müteşekkirim. Bu vesiyle gark olduğum dertlerimi de taksim edebileceğim sizlere. Artık liyakatsizlik yüzünden ayaklara düşen şarkıcılıktan sadece bir meslek olarak söz edebiliyorum ben ne yazık ki, bir sanat olarak değil. Ağız, dil, damak ve ses tellerini yeterli görüyor çünkü ağyar. İki nota ezberle, üç sözcük yaz, sonra da çık sahneye, çok ama çok affedersiniz, bütün şarkı boyu anır dur. Milyonlar da alkışlasınlar onları, dillerinden düşmesin şarkıları. On odalı malikanelerinde klipler çeksin o şarkıcılar da, kapıları yukarı doğru açılan spor arabalar üzerinde, yine çok ama çok affedersiniz, besili kadınlar popo sallasın. Ya biz, bizler, bu sanata gönlünü ve tüm yaşamını vermişler ne yapalım? Neremizi sallayalım da sesimizi duyuralım? Belki siz duyarsınız şu an beni ve bu pek kıymetli ödüle layık görürsünüz. Şu bataklıklara gömülmüş sahnemi tekrar diriltirsiniz. Teşekkürler ediyorum şimdiden, teşekkürler efendim.

 

Sinema ve Tiyatro Oyuncusu Nazmi Fakir Beydoğdu:

Lamı cimi yok, ödülü hak eden belli de siz onlara o ödülü verir misiniz bilemem! Biz o para babalarının tornadan çıkmış senaryolarını reddeden, film sonlarında alkışlar eşliğinde öpüşenlerden nefret eden, haftalık yazılan o yıvış yıvış dizileri elinin tersiyle bir çırpıda itenler, bizler buradayız hepinize inat. Kameranın siyah-beyaz, sessiz ve fırtınalı odağında. Sahnelerin takırdayan ahşap zemininin ve karanlık perdelerinin arkasında. Bizler buradayız, hep burada olacağız. Gerekirse bu sanat için yedi kere canımızı veririz, ama hiçbir zaman yok olmayacağız. Biz buradayız da sizler nerelerdesiniz, ey körler sağırlar diyarının biricik insanları? Nerelerdesiniz? Ve siz, bu yarışmayı organize edenler kurulu. Rica ediyorum bu ödülü bize verin. Lütfen! Verin ki şöyle gevrek bir kahkaha patlatayım spotlar parlayan sahnenizde ve o mışıl mışıl uyuttuğunuz tüm halklar adına anında geri çevireyim ödülü. Hadi be! Siz gidin de kendinize verin o ödülü. Sonra da sahnede birbirinizin sırtını tapışlayın anca…

 

XXX mahlasını kullanan bir Yazar:

Bugün sabah parkta dolaşırken sokak köpekleri kovaladı beni. Sonra çöplüğün orada demlenen bir meczuba denk geldim. Çöktüm yanına. Şarap ikram etti bana. Midem kaldırmadı, geri çevirdim. Cebimden metal flaskımı çıkardım, kanyak uzattım ona. O reddetmedi elbet. Artık eve gidince iyice yıkarım. Ah bir gidebileydim o eve, bir gidebilseydim. Dünyanın en uzun yolları yazarların yürüdükleridir bence. Bitmez çünkü hiçbir zaman. En serti, soğuğu ve tehnasıdır aynı zamanda o yollar. Demin beni kovalayan köpekler geldi birden yanımıza. Adamın kırk yıllık dostlarıymış gibi çevresini sardılar, başlarını uzattılar kuyruk sallayıp. Cebinden bir yiyecek çıkardı yanımdaki, salyalı ağızlarına bölüştüre bölüştüre uzattı. Neydi ki acaba, pastırma mıydı yoksa? Ortasında beyaz damarlar olan, incecik, bordo dilimler. Elin meczubu pastırmayı nereden bulabilir ki? Çöpten belki. Köpekler bana da bulaşmaya başlayınca kalktım. Koydum şu sürgün ayakları o taştan yollara. Hadi bakalım, kim bilir şimdi nereye yollanmaya…

 

Bir Yaşam Sanatçısı, Şair Deniz Hikmet Kuluğ:

soluk gökler ve şu boynu bükük çınar

ağlıyor bugün yine

ben gidemedim yanına ya iki gündür

ondan bu hüzün işte

çirkin, lanetli, sipsivri tırpanını çıkarmış rüzgar

kediler bezgin, saklanmışlar karbüratör köşelerine

umutla bekliyorlar kar yağan kaldırımların bulutlara düşmesini

tıpkı ben gibi, tıpkı sen

çünkü hazan değildir benim mevsimim, bahar değildir

bir geçit olamaz şu dargın mezar küreğim

bir kışa vurur parıl parıl dalgalarla

bir yaz şakır bembeyaz yollarda

kütürder durur, yaşam yaşam der

ve bir de elbet sen…

Alın ödül de benden olsun size, tepe tepe kullanın.

 

Bahtsız Sanatlar Yarışması Seçici Üst Kurulu Tarafından Oy Birliğiyle Verilen Karar:

Ödülün, atölyesinde eserini yontan şu sessiz heykeltraş arkadaşımıza verilmesi uygun bulunmuştur. O cılız, korumasız, unutulmuş, kuş pislikleri içinde, gözleri tornavidayla oyulmuş, kolu koparılmış, sonra da bir depoya fırlatılan, hurda fiyatına satılan, en bahtsız eser ve onun yaratıcısı olarak bu ödülü almaya layık görülmüştür.

Saygılar…

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir