MEYVE SİNEĞİ – İlker ÜLGEN

Savcı ayağa kalktı.

“Yüce mahkemenin yüce yargıçları, değerli halkımızın değerli vatandaşları. Bugün birlikte çok önemli bir davaya bakacağız hep birlikte. Belki de bugüne kadarki baktığımız davalar arasındaki en önemli olanına bakacağız. Ama kimse kuşku duymasın, sonunda hepimiz hiç kuşku duymadan aynı karara varacağız.”

Sanığa doğru dönüp parmağıyla onu gösterdi.

“Bu, şu, orada oturan, sanık sandalyesinde, işte o yaratık, aslında bir uzaylıdır o yaratık, uzaylı!”

Mırıldanmalar, uğultular oldu salonda. Ayaktaki devam etti.

“Artık o uzayın hangi köşesinden geldiyse, buraya, bizim gezegenimize, sanık sandalyesinin arkasına, bir uzaylı olarak niyeti, bir uzaylının niyeti nasıl olabilirse öyledir ancak. Uzaylı olduğu her halinden belli olan bu uzaylı yaratık, kapkalın ve geçirimsiz derisiyle bizden biri olmadığını açıkça belli etmekte, bu da zaten kötü olan niyetinin daha da kötü olduğunun çok açık bir göstergesi olmaktadır. Bugüne kadar gezegenimiz dışından hiçbir uzaylıyla karşılaşmış olmasak da, bir uzaylıyla karşılaşıldığında neler yapılması gerektiğini, gezegenleri dışından uzaylılarla sürekli karşılaşanlar kadar iyi bildiğimizden, bu art niyetli uzaylının, hain planlarını uygulamaya geçirmeden engellenmesinin şart olduğunu da çok çok iyi bilmekteyiz. Yoksa kim bilir, tabii ki kendisi çok iyi bilir, dışarılarda bir yerlerde, yani bu güzeller güzeli gezegenimizin haricinde, o karanlık uzayda, buradan edineceği bilgileri eriştireceği savaşçı türdeşlerinin olmadığını, onların da buraya gelerek bu güzeller güzeli gezegenimizi istila etmeye kalkmayacaklarını kim nasıl bilebilir? Kesinlikle biz bilemeyiz, kimseler bilemez, bir tek her şeyi bildiğini iddia eden bu çokbilmiş uzaylı bilir bilse bilse. Ama kendisinin göz önünde bulundurmadığı çok önemli bir nokta vardır. Kendisini herkesten zeki sanan bu yaratık, bizlerin ne kadar zeki olabileceğini göz önünde bulundurmadığından, yapabileceği hatalar arasından yapabileceği en büyük hatayı yapmıştır. Bizlerin ne kadar zeki olduğunu göz ardı etmiştir. İşte bu da yaptığı en büyük hatadır. Bizler de onun bu hatasından yararlanarak niyetlerini en küçük ayrıntısına kadar görebilmekteyiz. Bize ve gezegenimize zarar vermek üzere uzayda bekleyen türdeşlerini çağırmak üzere hazır beklediğini çok çok iyi bilmekteyiz. Bunu bilmekteyiz, çünkü bir uzaylıdan beklenecek en doğru davranış biçimi bu olduğundan, sanık da su götürmez bir biçimde uzaylı olduğundan, ondan beklenecek davranış biçimini gerçekleştirmekten kendini alıkoyamayacağını da kesin olarak bilmekteyiz. Tüm bu tehditlerin ışığında onun ne kadar tehlikeli olduğunu çok net bir biçimde görebildiğimizden, tüm tehditlere yapıldığı gibi bu tehlikeyi de bir an önce yok etmeliyiz. Saygılar sunarım.”

Salonda sevinç dolu bağrışmalar oldu, kıvanmalar, alkışlamalar. İkinci savcı kalktı ayağa öbürünün oturmasını bile beklemeden. Eğilerek herkesi selamladı önce, sonra konuştu.

“Sayın meslektaşıma sonuna kadar katılmakla birlikte şu noktaya katılmıyorum. Evet, bu bir uzaylıdır, bu doğrudur, ama sayın meslektaşımın belirttiği biçimde bir uzaylı değildir. Peki nasıl bir uzaylıdır? Yapılan tüm sorgulamaların gösterdiği net sonuç, onun bizim düzeyimizde bir sorgulama yapabilecek düzeyde olmadığını göstermektedir. Şu an bile, onun bu alık, kalın derili, çipil gözlü, kıllı yüzüne bakarak, onun ne kadar da alık, kalın derili, çipil gözlü ve kıllı bir uzaylı olduğunu görebilirsiniz şu an bile. Bu sonuçların ışığında ortaya çıkan sonuç, evet, o bir uzaylıdır, ama sayın meslektaşımın belirttiği biçimde niyetleri olan bir uzaylı değil, tam tersine niyetleri olamayacak kadar niyetsiz bir uzaylıdır. Bu yüzden kendisinin aslında zeki olup da bizim zekâmızı göz önünde bulunduramayacak kadar zeki olmadığı ve bu nedenle zeki varlıkların yapmayacağı ama az zeki varlıkların yapabileceği biçimde hatalara düştüğünü belirten önerme, aslında onun bizim zekâmızla aşık atamayacak düzeyde zekâsız olduğunun da çok önemli bir göstergesi değildir de nedir? Eğer zeki olsaydı uzayda bekleyen türdeşlerine böylesine hatalara düşmeden gerekli bilgileri rahatlıkla gönderebileceğinden, o türdeşleri onu kurtarmak üzere çoktan burada olurlardı; ki hatta buna bile gerek kalmadan zeki olan bir türün böylesine kıskıvrak yakalanmadan, böylece de uzayda bekleyen türdeşlerine bile gerek duymadan geldiği yere geri dönebileceği su götürmez bir gerçektir. Tüm bu net ve kesinlikle sorgulama gerektirmeyen bilgilerin ışığında onun ne kadar zekâsız olduğunun bir diğer anlamı da uzayda bir yerlerde bekleyen türdeşlerinin olamayacağı değil midir? Çünkü zeki olmayan bir tür uzay gemileri yapıp zeki olan türlerin bulunduğu gezegenlerin çevresinde onları istila etmek üzere bekleyecek kadar zeki değildir. Demek ki sanık onların gezegenine inen zeki bir türün uzay gemisine yanlışlıkla binip bizim gezegenimize rastgele düşmüş hiç de zeki olmayan bir uzaylı türüdür. Gene de bu durum onu cezadan muaf tutmaz, çünkü sadece gezegenimiz üzerinde yaşayan vatandaşların arasında böyle özel zekâ durumlarında olanlar muaf tutulurlar ve çok sayın meslektaşımın çok açık bir biçimde ispatladığı üzere bu yaratık bizim gezegenimiz üzerinde yaşayan vatandaşlardan biri kesinlikle değildir. O bir uzaylıdır. Aptal bir uzaylıdır. Pek saygılarımla.”

Salondan yine coşku dolu çığlıklar yükseldi, alkışlar, tepinişler, haykırışlar. Hemen üçüncü savcı kalktı ayağa. Selam verdikten sonra ağır ağır konuşmaya başladı.

“Pek sevgili meslektaşlarıma yürekten katılmakla birlikte, şu detayda katılmıyorum. Bu yaratık bir uzaylı değildir!”

Salondan yükselen sesler şaşkınlığa dönüştü hemen. Ahlamalar, ohlamalar. Seslerin kesilmesini beklemeden sesini yükselterek konuşmasını sürdürdü ayaktaki.

“Evet, bu uzaylı sanılan yaratık aslında bir uzaylı değildir. O zaman nedir? Uzaylı kılığına bürünmüş bir zaman yolcusundan başka bir şey değildir o! Onun uzaylı kılığında bir zaman yolcusu olduğunun su götürmez kanıtı, eğer pek sevgili meslektaşlarımın iddia ettiği biçimde kendisi salt bir uzaylı olsaydı, ister zeki ister zeki olmayan, o zaman hepinize sorarım, bu güzel gezegenimizin semalarında ya da toprakları üzerinde herhangi bir uzay aracına aranızdan herhangi biri rastladı mı gezegenimizin herhangi bir yerinde, sorarım sizlere? Bizlere sorarsanız bizler rastlamadık kesinlikle. Kubbe içi savunma, havacılık ve uzay, tapu ve kadastro, kanalizasyon ve arındırma birimlerinden edindiğimiz bilgiler ışığında onlardan da rastlayanların olmadığını rahatlıkla dile getirebiliriz edindiğimiz bilgilerin ışığında. Sonuç olarak ortada bir uzay taşıtı olmadığına göre bu uzaylı sanılan yaratığın bir uzaylı olması da söz konusu bile olamaz. Ama meslektaşlarım bunca yıllık deneyimleriyle yanılmış olamayacaklarına göre, ayrıca onun bir uzaylı olduğunu su götürmez bir biçimde kanıtladıklarına göre, demek ki bu uzaylı sanılan yaratık aslında uzaylı kılığına girdiği için uzaylı sanılmaktadır sadece. Peki bir yaratık kendisini neden uzaylı sandırmak ister ve uzay aracı olmadan gezegenimize nasıl ulaşır? İşte bunların tek ve gerçek yanıtı onun aslında bir zaman yolcusu olduğudur. Pek çoğunuzun okumuş olup da çok net anımsayacağı o çok satan ünlü kitap, Zamanın Kıymıklı Dehlizlerinde Zamanı Kovalayan Kıygın Zaman Yolcusu adlı kitapta, bilimsel terimlerine aklımızın basmayacağı açıklamalarla net bir biçimde açıklandığı üzere, o zaman yolcusu maddi varlığı bulunmayan bir araçla zaman yolculuğu yapmaktaydı zamanın içerisinde. İşte şimdi bu uzaylı sanılan, yani uzaylı kılığındaki zaman yolcusu da aynı onun gibi zaman yolculukları yaparak dilediğince gezmektedir zamanın içinde. Yalnız onun aslında bir uzaylıdan kat kat daha tehlikeli olduğunu görmezden gelmek olmaz. Neden? Çünkü bir zaman yolcusu ne demektir, gelecekten gelen demektir. Gelecekten geldiğini nasıl bilmekteyiz, çünkü şu an bizim zaman yolculuğu yaptıracak zaman makinelerimiz yok, işte böyle bilmekteyiz. Bizim zaman makinelerimiz olmadığına göre bizim aramızdan biri zaman yolculuğu yapamaz. Bu demek oluyor ki bizden önce yaşamış olanlar da zaman yolculuğu yapamaz. Oysa gelecekten olanlar zaman yolculuğu yapabilir çünkü onların zaman makineleri olabilir. İşte bu zaman yolcusu şu an burada, sanık sandalyesinde bulunduğuna göre bir zaman makinesine sahip olduğu ve onu kullanarak bizim zamanımıza yolculuk ettiği yadsınamayacak bir gerçektir. Peki bir kişi neden zamanda yolculuk yapar? Çünkü zamanda yolculuk edip vardığı yerin geleceğinden geçmişe geldiği için bu onun geleceği beğenmediğinin göstergesidir ve yani amacı bizim geleceğimizi değiştirmektir. Geleceği değiştirmek ne demektir? Şu demektir, bizi değiştirmek demektir, biz değişince çünkü gelecek de değişecektir. İşte bu tartışmasız kanıtların ışığında, onun art niyetli ve uzaylı kılığında bir zaman yolcusu olduğu tartışmasız bir gerçektir. Saygılarımla.”

Salon güçlü bir alkış seline kapıldı. Herkes birbirine bakıp az önce söylenenleri evetliyordu. Gürültüler dinmeden dördüncü savcı ayağa kalktı.

“Pek yüce mahkememizin sayın yargıçları. Pek sayın halkımızın yüce vatandaşları. Çok değerli meslektaşlarımın iddialarına en ufak bir itiraz etmeden katılıyorum. Yalnız şu noktaya katılmıyorum. Bu yaratık, sayın meslektaşlarımın belirttiği gibi zeki bir uzaylı, zekâsız bir uzaylı ya da uzaylı kılığında bir zaman yolcusu kesinlikle değildir. Çok açık bir biçimde ortaya sunacağım biçimde o aslında bizden biridir, içimizdendir. Ama bir farkla. O mutasyon geçirmiştir!”

Salondan yükselen şaşkınlık, ahlar, ohlar çok daha yoğundu bu kez. Seslerin azalması için bir süre bekledi, sonra konuştu.

“Tıp, biyoloji, genetik gibi bilim birimlerinde yapılan oldukça ayrıntılı incelemeler sonucunda bedeninin kalın ve kıllı bir zırhla kaplı olduğu sonucu açık bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, bu iğrenç görüntüsü dışında uzuvlarının yerleri ve nicelikleri açısından bizden pek de farklı olmadığını anlamak üzere bilim birimlerine bile gerek kalmadan hepinizin aynadan ona o gözle bakmasını sizlerden rica ederim.”

Kıpırdanmalar oldu salonda, herkes bakışlarını aynaya, sanığın yansısına çevirdi. Ayaktaki konuşmasını sürdürdü.

“Görmüş olduğunuz üzere bu yaratığın bizleri andırdığı barizdir. O zaman çok sevgili meslektaşlarım nasıl oldu da hata yaptılar, nerede hata yaptılar? Hatalarına bakıp hata yaptıklarını anlayamadılar çünkü hata yaptıklarını anlayamadıklarından hatalarına bakamadılar. İşte bu büyük hata neticesinde hatalı önermelerde bulundular. Bir önceki meslektaşım ondan önceki iki meslektaşımın hatalarının ne olduğunu çok açık bir biçimde açıkladığından yeniden bu hataların üstünde durmamızın hiçbir anlamı yoktur. Gelgelelim sayın meslektaşımın hatasına gelelim, önce uzaylı sanılıp sonra uzaylı kılığına girmiş bir zaman yolcusu sanılan bu yaratığı öyle sanmasındaki en büyük hata, Zamanın Kıymıklı Dehlizlerinde Zamanı Kovalayan Kıygın Zaman Yolcusu adlı kitabı yanlış okumasından kaynaklanan bir hatadır. Doğru, kitapta anlatıldığı biçimde zaman yolcusunun zamanda yolculuk yaptığı zaman makinesi maddi varlığı olan bir makine değildir ama meslektaşımın es geçtiği bir varlığı, manevi varlığı olan bir makinedir. Zamanda devindiği sıra gökkuşağı benzeri izleri inildeyerek arkasında bırakırken, istenilen yere gelindiğinde o izleri arkasından önüne alarak o istenilen yerde kalındığı süre boyunca kikirdeyerek hafif hafif ışıldar. Zaten eğer o zaman makinesi ışıldaması ve kikirdemesi sayesinde seçilemeseydi o kıygın zaman yolcusu zaman makinesini yeniden nasıl bulabilirdi de zamanın kıymıklı dehlizlerindeki yolculuklarına devam edip kitabın sonundaki son zamana gelebilirdi? Bu olanaksız olduğuna göre, meslektaşımın da belirttiği birimler veya herhangi birileri de uzay taşıtı göremedikleri gibi böylesine ışıltılara ve kikirdemelere de rastlamadıklarına göre, bu yaratığı uzaylı kılığına girmiş bir zaman yolcusu olarak görmek olanaksızdır. Çünkü onun ışıldayan ve kikirdeyen zaman makinesi yoktur ve iş bu ki zaman makinesi olmadan zamanda yolculuk etmek olanaksızdır. Uzay aracı olmadan uzayda yolculuk etmenin de olanaksız olduğunu meslektaşım kanıtladığına göre, yani ortalıkta onu uzayda veya zamanda getirip götürebilen herhangi bir araç bulunmadığına göre, bu yaratık içimizden biridir. Ama o halde bizleri çok uzaktan andırmasına rağmen bizden neden böylesine değişiktir? İşte bu sorunun tek yanıtı onun bir mutasyonun sonucu olmasıdır. Bugüne kadar kendisiyle karşılaşmadığımıza, böylesi bir konuda hiç şikâyet almadığımıza göre, bu mutasyon doğuştan da değildir. Sinsi sinsi içini kemirmiş, özünü değiştirmiş, sonrasında da iveğen bir değişimle dış görünüşünü bu iğrenç biçime bürümüştür. Yani o artık bizlerden biri kesinlikle değildir. Neden mi? Hepinize sorarım, mutasyon ne demektir, sorarım hepinize? Mutasyon, hastalık demektir, bir tür mikrop demektir. Hastalık ve mikrop ne demektir? Çürüme ve değişme demektir, yönünü, özünü kaybetme, yeni nitelikler edinme. Yani yeni nitelikler edinen, özünü, yönünü kaybeden, değişen, çürüyen, mikroplu ve hastalıklı bir mutant nedir? Ne olduğunu o olmadığımız için kesinlikle bilemeyiz ama şunu çok iyi bilebiliriz ki o bizden biri kesinlikle değildir. Bizden olmayan biri de art niyetli ve zeki bir uzaylı, niyetsiz ve zeki olmayan bir uzaylı ya da uzaylı kılığında bir zaman yolcusunun alacağı cezadan çok çok daha fazlasına çarptırılmayı hak ediyor demektir. Hürmetlerimi sunarım.”

Neşe ve coşku tavan yaptı salonda. Herkes son konuşanı olumlayan tonda tempo tutuyordu. Birdenbire salonun kapısı açıldı. İçeri kolunun altında incecik bir dosya taşıyan biri girdi. Kalabalığın ve sıraların arasından geçti, sanığın yanına gelip boş sandalyeye oturdu. Dosyadan çıkarttığı kâğıtları hızlı hızlı okumaya başladı.

“Sayın yargıçlar, sayın savcılar, değerli vatandaşlar. Son anda gelen bir atama ile müvekkilime atanmışımdır.”

Salonda mırıltılar oldu.

“Sayın savcıların iddialarını salonda dinleyemesem de iddianamelerin taslaklarını okuyacak kadar vaktim salon dışında olmuştur. Hiç uzatmadan hepsine karşı toptan bir savunma yapacağımdır. Ceza yasalarımız şunu açıkça belirtir ki, bu yasalar gezegen üzerinde şu an yaşayan vatandaşların hepsini kapsamaktadır. Eğer ortaya atılan iki iddiaya göre bu yaratık uzaydan geliyorsa onu kapsamamaktadır, bu yüzden ceza alması da olanaksızdır. Ortaya atılan diğer iki iddiaya göre eğer bu gezegenden geliyorsa, ister şimdiki ister gelecekteki zamandan, görünüşünün çok açık bir biçimde belli ettiği gibi gezegenin şu anki vatandaşlarından biri değildir, o yüzden ceza alması gene söz konusu değildir. Ceza vermek bir yana, onun ne veya kim olduğunu bilemediğimizden, geleneklerimiz uyarınca yapılması gereken biricik davranış biçimini yapıp onu olabildiğince iyi ağırlamalıyızdır. Hatta başımızın üstünde taşımalıyızdır. Çünkü anımsatırım ki, ceza alması olanaksız olduğuna göre kendisi her konuda suçsuzdur, yani her an bir hata yaparak ceza alma olasılığı olan bizlerden daha yüce bir noktada bulunuyordur. Bu kadar yüce bir noktada bulunan bir varlık ise kesinlikle sorgulanamaz, ceza alması bile düşünülemez. Tüm bu su götürmez kanıtlar uyarınca davanın düşmesinden başka seçenek de yoktur. Saygılar.”

Bu ana kadarki en yoğun gürültü koptu salonda, devinmeler arttı, sınırı bile aştı kalabalık, sanığın yanına kadar geldiler, çevresini sardılar. Havasızlıktan bunalmaya başladı sanık, an geçtikçe dayanamaz oldu. Ama kalabalıktan bir türlü kurtulamadı.

 

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir