1.
güzden kalma çıngırak sesi kadar eskimiş bu ev
yetmiyor öyle güzel dilekler artık
ellerimi düşürdüğüm avluya bakıyorsunuz gösterişsiz elbise gibi
durduğum
uzun bir uyku için mi buradasınız hepiniz
yarımı tamamlamak için mi ölümün başında
korkuyu aştım, tatlı bir uykuyla terk ettim onu kentin
kalabalığından sessizce sürükledim kendimi
kurumuş yapraklar döküldü dilimden, cümleler bitti sonra hiçliğin
karanlık sesini çektim içime
gittim gittim yaşamak arzusu ile
2.
hiç unutmadım ölümün bize misafir geldiği sonbaharı* yaşlı
ağaç köklerini unutmuştu o mevsim, neden sustuğunu
iniltisini bırakıyor gürültüye telaşa gerek kalmadan
pazen örtüye sarıyor, her gün biraz daha azalma kaygısıyla ama sakin
bilgece öyle oturup köşe başında sırayı bekleyerek
şimdi dilini unutan surlar, ahşap kokusuna sırlanmış öyküler taşıyor
kızılcık ağacına oradan iç odalarına evlerin
evler ninnilerle bekliyor sevilmeyi
sevilmiyor evler, bir karmaşaya dönüşüyor hayat içinde
boğulduğum, kuşlar gidiyor bu yüzden, sesler de…
parça parça akıyor ömür. içerde binlerce ölü, dışarda binlerce ölü!
tanrı üstümüzdeydi oysa her gece
çelimsiz anılar için, taşlaşan ruhlar için
*sema güler, üçlemeler