DERSİM MEZAR TAŞLARINDA YAŞAM ÇİÇEĞİ – SEDA ZENGİN

DERSİM MEZAR TAŞLARINDA YAŞAM ÇİÇEĞİ*                                                                                    

* Makalem bilimsel bir dergide hakemlik ve yayın sürecindedir. Lütfen alıntı yapmayınız.

                                    Muhteşem taşları canlandıralım; onlar öz suyu çıkarsınlar, taş göksel şarkıyla gökyüzüne varsın. İnsanların özledikleri öz suyu çıkardıkları yerde, onların hızlarıyla yarışan sesler çıkarırlar.

  (Rigveda,10, LXXVI-Ezme Taşlan-, 6 Çeviri: Korhan Kaya)                                                                                                                                                                                                 

Bozkırda yaşayan Doğu Karadenizli biri olarak neden uzun zamandır Dersim mezar taşlarıyla ilgileniyorum, o eski ve soluk taşların içine içine, neden gözlerimin var gücüyle, en güçlü dikkatiyle düşüyorum? Suyun, rüzgârın, hatta hâkim tanrıların bile unuttuğu bu sessiz sedasız taşlarda ne arıyorum? Kendi kişisel karamsarlığımın yerleşip büyüyebileceği yeni bir yuva mı arıyorum? Her mevsim Güneşin kavurup, buz tabakalarının, otların ve yosunların her defasında yeniden etrafı sardığı bu ölüler diyarında neden dolaşıp duruyorum?

Sebebi; ‘Yaşam çiçeği’2. Bunca zaman, ölüleri zamanın her zerresinde bıkmadan taşıyan bir mezar taşının, aynı zamanda yaşamın çiçeğine de tomurcuklanabileceğini tahmin edemedim.  Ancak şimdi, ölü gömme ve mezar geleneğinden taşan kahredici suların, karanlığın diğer tarafında filizlenen yaşamın çiçeğini ve tohumunu beslediğini görüyorum.

Kireç taşı, kalker taşı, püskürük taş ve mermer; mezar şahidelerinin kitabelerinden yeniçağın sayfalarına akarken,  karanlığın yuttukça genişlediği sonsuz yolculuklar teker teker açığa çıkıyor. Akıp giden zaman boyunca; insandan- insana, insandan-toprağa, topraktan-göğe, sürekli dönerek aktarılan bir felaketin, her yeri kaplayan yangınından ortak dünyalarımıza yükselen is ve duman, yeni biçimiyle yavaşça ilerliyor. Yanık kokusunun ciğerlerimi yaktığı her köşe başında, bir nefes öteye gidemeyeceğimi kabul ediyorum.

Ancak şimdi, göz gözü görmez bu sis bulutları arasında kendine parlak ve açık bir yol inşa etmek isteyen döngüsel bir sembol,  kendi küçük yarıçapından dairenin yuvarlağını tamamlayacak gücü; yerkürenin merkezinden başlayarak sabırla biriktiriyor. Yakılıp yıkılan evlerden, renkleri teker teker karartılan sözlerden, sözcüklerden, seslerden geriye parçalanmış kapı eşikleri kalsa da.

Altı yapraklı rozet ve ‘Yaşam Çiçeği’

Şekilde görülen altı yapraklı rozet, yedi dairenin üst üste binmesiyle oluşturulmuş çiçek benzeri sembolün yanı sıra, 7 iç içe rozet ve 19 iç içe rozet ile genişletilmiş çeşitlerinde  (ikincisi Yeniçağ hareketinde “Yaşam Çiçeği” olarak adlandırılır), binlerce yıldır birçok kültür ve dinde kullanılan eski bir semboldür3.

Birçok kültürde bu rozet güneşin bir sembolüydü ve onun büyülü olduğuna inanılıyordu. Yaygın bir şekilde kapı, tavan kirişi, haç, pervaz, arma, gündelik eşyalar, mobilya, müzik aletleri, ritüel malzemeler ve mezarlarda süsleme için dekoratif bir motif olarak kullanıldı.3


Gwiazdy – Podhale’de bulunan altı yapraklı rozet ve birbirine kenetlenen yedi rozet3

Antik Slav geleneğinde bu rozet gök gürültüsü ve şimşeğin tanrısı olan baş pagan Tanrı Perun ile ilişkilendirildi. Ayrıca hem yıldırıma karşı koruyucu, hem de genellikle şimşek tanrısının lütfunu garantileyen bir figür olarak kabul edildi. Bununla ilişkili olarak, Ukrayna’da bu sembol Tanrı Perun’nun simgesi ve  “gök gürültüsü işareti” olarak da adlandırılır.3

Galiçya’nın Dağlık Bölgelerinde; Ukrayna, Doğu Polonya Karpatya Dağları’nda, Polonya Tatra dağlarında yer alan Goral olarak bilinen dağlık alanlarda (Podhale), tavanları desteklemek için yaygın olarak büyük ahşap kirişler kullanılırdı. Bir kiriş, evin yalnızca önemli bir yapısal elemanı değil, aynı zamanda sembolik ve dekoratif bir parçasıydı; kirişin merkezine, bu rozet, evi kötü talihten ve özellikle ateşten korumak için oyularak işlenirdi.3

Tarihsel olarak Ukrayna ve Polonya’nın birçok bölgesinde kullanılmasına rağmen; günümüzde bu rozet, özellikle Hutsul, Boyko, Lemko, ve Goral ‘deki halk mimarisinde, ahşap işlerinde ve ev eşyalarında en iyi şekilde korunmuş olup, çoğunlukla da Galiçya’nın Karpatlar yüksek bölgelerindeki kültürle ilişkilendirilir. Tıpkı Goral dağlık bölgelerinde olduğu gibi, rozet bu dağlık kesimlerin mimarisinde ve halk el sanatlarında halen kullanılmaktadır.3

Lviv’de bulunan Rönasans yapılarındaki kirişler; sembolün yeni bir dönemde yaşamaya devam etmesinin bir örneğini gösteriyor. Rozetin işlenmeye devam ettiği Rönesans dönemi kirişler, Lviv’in tarihi merkezindeki binaların tavanlarını hala desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda birçoğu genellikle mağazalarda, restoranlarda ve müzelerde halka açık olarak sergileniyorlar.3

Podhale’de eski dağ evlerinde bulunan kirişlerin üzerindeki rozetler. Birincisi, Polanya’da Orawa Etnografya Park Müzesi’nde bulunmaktadır. (https://sosreb.wordpress.com)3

Rozet sayısız nesnelerin üzerine oyulmasına ve resmedilmesine rağmen, özellikle kirişlerin üzerinde kullanımı, Galiçya halkı için evi koruyan önemli bir sembol olması nedeniyledir. Bu sembol tüm bölgede bulunurken, Karpatların mimarisinde ve uygulamalı sanatında çok daha uzun süreler kullanıldı. Sembolün dağ kültüründeki yaygınlığı, o zamanlar ortaya çıkan mimari akımda, ilham veren bir halk motifi olmasını sağladı.3

Dersim mezar taşlarında aynı sembol ve bunun farklılaşmış biçimleri görülebilir. İlter İgit’e ait yüksek lisans tez çalışmasında1; Dersim yöresindeki mezarların tipolojik özellikleri şahideli sandukalı mezarlar, pehle taşlı mezarlar, figür şeklindeki mezarlar, koç-koyun ve at şeklindeki mezarlar, soyutlanmış insan şeklindeki mezarlar olarak sınıflandırılmıştır.

Dersim il ve ilçelerinin merkez ve köylerini kapsayan çalışmada, mezar taşlarında görülen süslemelerin önemli bir bölümünü geometrik motifler oluşturmaktadır. Farklı şahide ve başlık türleri bulunan Dersim mezarlarının süsleme özelliklerine dâhil olan bu geometrik süslemeler bilhassa dikkat çekicidir. Mezar taşlarına işlenen geometrik desenler, özellikle sanduka yüzeyleri üzerinde yer aldığı gibi koç-koyun ve at şeklindeki mezar taşları üzerinde de bezeme unsuru olarak kullanılmıştır.1

İç içe daireler, merkezden dışa doğru sekiz ve on iki kollu çubuklar ihtiva eden ve yüzeyde bir daire şekli oluşturan yuvarlaklar, içi geometrik ağ ile doldurulmuş madalyonlar, çarkıfelekler ve gülbezekler fizik ötesi bir felsefenin ürünüdürler1.


Aynı tez çalışmasından alınan yukardaki fotoğraflarda1; yaşam çiçeğinin ve altı yapraklı rozetin bir arada ve belirli şekillerin içerisine daha vurgulu ve baskın bir biçimde yerleştirilmiş olması, tarih boyunca birbirine giren inanç halkalarının aynı zemin üzerinde birlikte görülmesine olanak sağlıyor. Bir tanrıdan diğerine geçiş yapan toplulukları ve dönemlerini birleştiren bu halkalar, yaydığı ısıyla genleşerek dünyayı tek bölgede ve tek zamanda bir araya getiriyor. Uçsuz bucaksız atmosferin altında uzanan Tek Dünya; hem antik dönemin, hem de şimdiki çağın Yeni Dünyasını oluşturmuyor mu?

İşaret ettiği kültürel değerler, inançlar ve anlamları değişse de, bu sembollerin toplumsal hafızanın korunmasında taşıdığı değer paha biçilemez. Bin yıllık basit bir şeklin söylediği sözlerin, kullandığı dillerin, anlatmak istediği mananın değişkenliği tarihsel soru işaretlerinin gölgesini aydınlatmıyor mu? Sembol geçirdiği her evrede, açığa çıktığı her ülkede, çizildiği her çemberde, boşaldıkça dolan bir şeylerin özünü, toprağın ve suyun gizli kapılarına akıtıyor.

Yüzyıllardır kapalı kalmış bu kapıları açmak için, dört yöne dağılmış ortak anahtarların izini sürmek gerekmiyor mu? Avrupa’dan Dersim’e veya Dersim’den Avrupa’ya uzanan ortak bir sembolü, dünyanın daha birçok bölgesinde görmek hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Karpat’larda bir dağ kulübesinde, Lviv’de bir Rönesans binasında veya Dersim’de bir mezar taşında ortaya çıkarak; zamanı, mekânı ve tüm rolleri aşabilen herhangi bir nitelik, yeri doldurulamayacak kayıpların her taraftan görülmesine neden oluyor.

Ayrıca, yine Dersim mezar taşları üzerinde bulunan rozetlerin Alevi inancında bir manası olup, bunlar kutsal sayılan şahısları ifade ederler. Üç rozet, Allah-Muhammed-Ali teslisini; beş sayısı Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatma’yı; on iki rozet, Oniki İmam’ı (isnaaĢeriye); on dört rozet, on dört Masum-ı Pak’ı yani Kerbela şehitlerini; on yedi Kemerbest’i ifade eder. Bunların dışında, 4, 6, 7, 8, 9, 32 ve 40 rakamlarının da kutsal manaları vardır.1

Karpat rozetini Dersim mezar taşlarıyla birleştiren yolların haritasını çıkarmak, kayıp isimlerin ve sayıların açtığı derin boşluğu, en alt tabakasından başlayarak, ölümsüz seslerin yankısıyla doldurmaya benziyor.  Yükselip alçalarak tanrılara yakaran insan sesi,  bu haritanın ölçeğinde belirgin çizgilere dönüşüyor. Evini korumak, refaha ve bereketli toprağa kavuşmak, kaybettiği adaleti bulmak için rozet; rakamlardan-sembollere, sembollerden -rakamlara kapıların eşiklerini ve tavanların kirişlerini şifreliyor.

Çekiç, keski, tarak ve zımpara şimdiki saatimi yeniden oyup şekillendirirken, yıllar boyunca aşındırılmış yöresel bir tarihin, uzay çağında yeniden nasıl ve ne şekilde ortaya çıkabileceğinin, başlangıcından itibaren ne kadar eksilip, ne kadar artabileceğinin hayali, bu kilitlerin belirsiz şekillerine çarparak geri dönüyor.

https://commons.wikimedia.org/wiki/File:FoL_Sanok_1681.jpg

Bir evi büyük ahşap kirişlerle destekleyen yapı elemanları, başımızı yukarı kaldırarak baktığımız tavanların görüntüsünü, sembollerin yarattığı köprüler yardımıyla gökyüzünün manzarasıyla birleştiriyor. Destekli kirişler üzerine oyulan desenler, ormanların hafızasını insan zihnine işlemiyor mu? Aynı şekilde ahşabın deseninden yayılan çizgiler, görünmez hatlardan geçerek dünyanın çatısına geri dönmüyor mu? Doğadan-insana, insandan-doğaya karşılıklı dönüp duran çemberin, geçip giden ve yeniden gelecek her zaman parçasındaki işareti, geçmişi şimdiki zamanla sade bir biçimde buluşturuyor.

Önünde durup eşiğinden geçmeye hazırlandığımız kapılar, yeniden kilitli tutulmaya başlamadan önce,  özlediğimiz adalet için, sembolün doğru biçimde tercüme edilmesi gerekmiyor mu?

İnsan eli yukarıya yükselip yakardıkça, beklediğimiz özsular devridaim ettikçe, kirişlere sabitlenen desenlerin sonsuz hareketi oyuğundan çıkıp evlerimize yayılıyor. Hareketsiz görünen eşiklerin ve kirişlerin muazzam dansı hiç bitmiyor.

Ve ben bu dansların uzayan gölgesine oturmuş, desenin her bir halkasını, zamanın kasnağında sözcüklerimle tek tek işliyordum. Sonra öldüm. Desen bir es bile vermeden, yarım kaldığı yerden yoluna devam etmeyecek mi?

Muhteşem taşları canlandıralım; onların bizim özlediğimiz öz suyu çıkardıkları yerde, iyi talihin hızıyla yarışan atlar, eşikten kirişlere uzun mesafelerde dörtnala akıp gitsinler.

Rönesans yapılarındaki kirişlerde, Galiçya’nın dağlık bölgelerindeki halk mimarisinin kirişlerinde ya da bir dağ kulübesinde hala görülebilen yaşam çiçeği, Dersim’in mezar taşlarında özenle bakılıp gözetilmeyi bekliyor.

Yine de, ister bir alanda korunmuş, ister başka bir alanda parçalanmış olsun, yeryüzü örtüsünün her tarafından büzüşerek toplanan bu ortak hafıza, tek göğün altında bir yaşam çiçeği gibi açılıyor.

İşte ben öldüm;  mezarda yatan sembol dirilip, yarın, kaldığı yerden yoluna devam edecek.

 

Bunları kimseye anlatmamalıydın.

Ey Eşik Cini! Senin ve birçoğumuzun sonu geldi.

Ve Elbet gelecekti. Ama bundan daha görkemli bir başlangıç olabilir mi?

Bak duyanlar uykusuz- duraksız kalıyor. Yine de kendi şenliklerine gidiyorlar.

Hulki Aktunç/Bir Çağ Yangını

Seda ZENGİN

seda_zengin75@hotmail.com

Kaynaklar:

1- İlter İgit, Tunceli’deki mezar taşları / Grave stones in Tunceli,2012

2-Yaşam çiçeği, iç içe geçmiş eşit alana sahip çok sayıda çember ve dışında bir büyük çemberden oluşan geometrik şekil. Her bir çemberin merkezi, çevresindeki altı çemberin çevrelerinin kesiştiği yerdedir. Drunvalo Melchizedek bu sembolün evrenin ve yaşamın sırlarını barındırdığını iddia etmektedir.

3-https://forgottengalicia.com/a-protection-symbol-for-the-home-the-six-petal-rosette-on-the-crossbeams-of-galicia/(Çeviri: Seda ZENGİN)

4- Bu metin, “Forabandit (Ulaş Özdemir, Sam Karpienia ve Bijan Chemirani) müzik grubuna ait ‘Dönen Dönsün’ adlı düzenlemenin eşliğinde yazılmıştır: https://www.youtube.com/watch?v=hq2S5sqmdlg&list=LLoHsUC5pfIaBL4BRXljSz0Q

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir