Ernst Fischer, “Sanatın Gerekliliği” adlı yapıtında, insanın varoluş sürecinde sanatsal yaratının işlevlerini ve önemini “gereklilik” vurgusu üzerinden değerlendirir. Sanat, insanlığın varlık hallerine içkin estetik göstergeler bütünü olarak tarihin her döneminde özgün ve özgül bir ifade alanı olmuştur. Toplumsal yapının ve kültürel üretimin iç içe geçtiği, ontolojinin varlık katmanlarının ilişkiselliği dikkate alındığında ise “nesnelleşmiş tin” olarak karşımıza çıkan sanat yapıtları, hem sanatçılar hem de algılayıcılar için önemli problemleri de ortaya koyarlar. Bu problemlerin öne çıkanı belki de “anlamlandırma” meselesidir. Bir yapıta bakan, onu gören ve gördüğünü algı içeriğine dönüştürerek anlamlandırmaya çalışan etkin özne’nin (süje) edimi, tarihsel süreç içerisinde birçok kuramsal önermenin oluşmasını sağlamıştır. Filozoflar ve eleştirmenler sanat yapıtının ne’liği hakkında zamanın ruhuna (Zeitgeist) bağlı olarak çeşitli savlar üretmişlerdir. Oluşan düşünsel ve kuramsal birikim, sanat denilen olgunun ve bu olgunun kurucu öğeleri olan yapıtların ne’liğini açımlamayı amaçlar ve son kertede yapıta anlam atfetme arzusunun tezahürüdür.
Aynı zamanda yapıt, kendi anlamını da üreten bir nesnedir. Bu halde soru ve sorun başka bir boyuta evrilir: Etrafımızı kuşatan, algılama yeteneğimizi ve anlam üretme potansiyelimizi öteleyerek bir tür sınır duruma getiren sanat nesnelerini nasıl değerlendirecek, sanat değerini nasıl fark edecek ve algılayacağız? Bu soruların yanıtlarının kolay olmadığı ve yanıtlarken kuramsal birikimi, düşünsel savları dikkate almamız gerektiği açıktır. Dolayısıyla yukarıda andığımız Ernst Fischer’in yapıtı gibi birçok telif esere ihtiyaç vardır. Ancak sanat kuramı ya da eleştirisi alanında, özellikle ülkemizde büyük bir kuraklık ve vasatlık olduğu tartışılmaz bir vakıadır. Bu durumun elbet ki birçok nedeni var. Ancak en temel neden düşünce üretme, yeni açılımlar sağlama arzumuzun yetersizliğidir. Dolayısıyla eleştiri geleneğimiz ne yazık ki kurulamamıştır. Bu olumsuzluğu bütünleyen diğer önemli etken ise eleştirel metinlerin, telif eserlerin yayımlanması meselesidir. Çünkü eleştiri kitaplarının best-seller olma ihtimali yoktur! Paranın tiranlığı ve tahakkümünde var olan güncel dünyamızda ise paraya tevil edilemeyecek hiçbir şey değerli değildir. Büyük, çok büyük, en büyük yayımcılarımız bile eleştiri kitabı basmaktan imtina ediyorlar. Aynı şey şiir kitapları için de geçerli. Ne ilginçtir ki şair ve eleştirmenin yazgısı, bu Gayya Kuyusu’nda kesişmiştir. Oysa bir tür üst-değer atfedilen sanat nesnelerini ve şiiri, algısal deneyimimizin içeriği kılarak, var oluşumuzun özgün kiplerine ve hakikatin bilgisine ulaşabiliriz.
İşte MedaKitap, tam da böylesi bir bağlam içerisinde “Sanat ve Eleştiri” kitapları serisini yayımlamaya karar verdi. Bu kararın zamanın ruhuna ve akla uygun hiçbir gerekçesi yok. Aksine var olan ve dikte edilen “Pazar” tahakkümüne karşı çıkışın, PR tekniklerini sarakaya almanın, ters olmanın ve inadına diklenmenin akıldışı (irrasyonel) bir sonucu. Denebilir ki “Ateşiniz ne ki ciriminiz ne olsun?”
Yanıtımız açıktır: Gerçekçi olup imkansızı istiyoruz…
Elbet ki butik bir yayınevinin olanakları arzularımızın ketlenmesine neden olabilir. Ama bu durum terslenmemize, diklenmemize, inatçılığımızdan vazgeçmemize gerekçe oluşturamaz. Oluşturamadı da. Ve şimdi sanat ve eleştiri dizimizin ilk kitabıyla okurlarımızı selamlıyoruz.
İlk kitabımız, emek kardeşliği ve yoldaşlık vurgusuyla, eş zamanlı olarak hazırlanıyor. Bu defa bozkırda değil, aksine denizi olan İstanbul’da yaşayan ve fakat bir bozkır dikeni olduğuna inandığımız Kerem Şahinboy’un Bir Delinin Çivi Yaraları adlı dosyasını kitaplaştırıyoruz. Ayrıksı ve sırayı bozan düşünceleri, savlarıyla resme, resim sanatına, görselliğe, koleksiyonerliğe vb. konulara odaklanan bu “ters” yazıların, yayınevimizin yukarıda andığımız var olma iddiasının ve var kalma sürecinin bütünleyici bir göstergesi olduğuna inanıyoruz.
Ayrıca, yaratıcı verimini bozkırın ortasında, deyim yerindeyse bir bozkır dikeni olarak inatla sürdüren ressam Tayyar Eren’in sanatını, Serdar Aydın’ın yazılarıyla değerlendiren ve bütünleyen Hakikatin Görünürlüğü adlı kitabımızı okurlarımızla buluşturuyoruz. Ağyarın müstehzi tebessümlerine, “Bu kitap satmaz kardeşim, niye bastınız?” tahakkümüne rağmen… Çünkü yaratıcı düşünceye inancımız tam. Hayatı ve sanatı anlamlandırmaya arzuluyuz. Ve yıllardır büyük bir emekle sanatını derinleştiren Tayyar Eren’in plastisitesini, hakkını vererek öteki insanlara ulaştırmaktan onur duyuyoruz.
Uzatmayalım: Biz, gerçekçi olup imkansızı arzuladık… Şimdi sıra okurlarımızda! Çünkü biliyoruz ki her zaman ve kesinlikle: ARS LONGA VİTA BREVİS…
MedaKitap