RED ÜZERİNE – Ahmet GÜNBAŞ

‘Reddetmek’, var olan bir düşünceyi, sistemi, baskıyı, olumsuzluğu çığlık çığlığa olumsuzlamak anlamına gelir ki, reddetmeyen bireyin insanlığından kuşkuya düşebiliriz. Bu konuda şair en önde gider. Şiirin şanındandır bu. Hiç mi hiç dayanamaz kokuşmuşluğa, çürümüşlüğe!.. Anında basar çığlığı!..  Ancak sağlıklı bir reddediş, sağlıklı bir kavramayla algıyı da beraberinde getirir.  Yani her şeyden önce reddedilecek fotoğrafı iyi tanımak gerekir. Bazen külyutmaz bir dize bu iş için yeterlidir. Tıpkı Bile Red’din ilk dizesi gibi:

“gibi cennet bir ülkedeydim, ondan biliyordum cehennemi—“ (s:5)

Buradaki ‘gibi’ edatı ironinin anahtarıdır. “gibi cennet” le cehennemin tartılması bakışları dünyanın çıplak yüzüne çevirir. Şiirin sonlarında da görünüm değişmez:

“kimin sırtında girsem, cennet hep aynı cehennemdi; gibi’ydi” (s:9)

Durmadan ölüm karasına boyanan bir ortamda Tanrı sürekli meşguldür. Meşguliyetin ötesinde engeller içindedir. Hatta konu, tanrıyı kurtarma operasyonuna dönüşür:

“elmadan kurt çıkıyor dahası bacağımız tahta
sırayla bekliyoruz artık tanrı’yı daha ve daha da
eski bir sandalyede gıcırdayan adamlarla-

ezansız sabahlar bekliyoruz avcumuzda tanrı’ya–” ( s:14)

Sanki bir Araf halidir yenik seslerle duyumsatılan! Yeni yorumlara şans tanımayan, kutsalını çiğneyen bir kaos!.. Sokaklar ve kentler kan içindedir:

“bir sokak ağlıyorsa eğer, kesin içilir, başka bir sokakla
cila çekilir üstüne. bir sokak düşerse; kent düşer” (s:15)

Sokağı sokakla sağaltmak bir başınalığın yazgısı gibi görünse de kentini savunan insanın vazgeçilmez direncini anlatır. Sokakta, kentte yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu kesindir. Artık flu fotoğraflardan çıkılarak, gerçekliğin diliyle seslenilir:

“bir sokak ağlıyorsa, cahiliye dönemidir tanrı’nın
cayır cayır yanar mahalle, saçlarını tarar bir iblis” (s:16)

“sevişerek ölmesini bilen neslin”  erdeminden söz edildiğinde, ortaya ışıltılı bir portre düşer ortaya. Gezi’nin destan çocuklarından Ali İsmail Korkmaz’ın portresidir bu! Böylece durum biraz daha açıklığa kavuşur. “boşalan kum saati / siyah beyaz yansımaları eşyanın, bizim suat / esnaf cemal, öğrenci ali, yoldaş emin // boğularak geçiyorlar oradan–” (s:19) dendiğinde cinayet mahallindeki dalgalanmalar hakkında bilgi ediniriz. Ama bir dize vardır ki Gezi dâhil, haklı ve masum her eylemin sorumluluğunu üzerine alır:

“okuduk, ateşler yakıldı, harladık; –hepsi bizim suçumuz!” (s:22)

Burada ‘suç’ kavramanın karşılığını da uzun uzadıya düşünme fırsatı buluruz. Bahçe şiiri, tüm ağaçlar adına sözüm ona suçluların ayaklarına kapanır:

“çınar ağacının yaşını sorduk sonra birdenbire
kapanıp ayaklarımıza özür diledi tam dört kere bahçe” (s:23)

Sonrasında kayda geçilen, “aşağılık suratlarımıza inen bir tokattır girmediğimiz her bahçe–” (s:23) dizesi ise özeleştiri mekanizmasını diri tutar.

Sokağın izinden giderek yazılan bir başka şiirde ise Gezi’de iz bırakmış hareketli simgeler çarpar gözümüze:

“ve kızıl bir ay, tuzlu çayır, en bildiğim kuşlardı üstelik!” (s:27)

Giderek sokağın ruhu avluya kayar. Öncelik Avluda Kalmış Kadınlar’ındır. “çok kadınmışlar, çok yetim” (s:24) nitelemesi, varlıklarıyla tutsaklıklarını bir arada dillendirir. “işte böyle yok sevmişler şiiri de bir kapı aralığından–” (s:25) çekinceliği, iç kanamasına benzer sevdalarını çağrıştırır. Hemen ardından gelen “ve böyle böyle avutup kendilerini, / sevişmeden doğurmak istemişler bir ülkeyi yeniden.” (s:25)  dizelerindeki parıltısı ise, yaşamlarından kısarak özveride bulundukları işarettir. “Dövmeli Sokağı”n avlusunda dede ve dut ağacı el eledirler. Halk soyağacından bir yansımadır verilmek istenen. ‘caz ve ‘darbuka’ imgeleri avluyu dolduran taşkınlıkla herkesi dik tutar. Geriye gidişlerin uğultusu, “ve sokakta başladı her şey; toz ve gaz bulutu vardı önce–” (s:29) dizesiyle bugüne bağlanır.

“uzun, çok uzun bir geceden geçiyoruz / katilimizi bilmeye hakkımız var–” (s:35) çığlığını kuşanan İsyan Planı, şiirin reddinden sonra gelen reddin şiirine ilişkin yeni bir tasarımdır. Bunun için, “ders hayat bilgisi miydi neydi? İhtimal / öyleydi; ne çok tekrara kalıyorduk, // uzadıkça teneffüs zili–” (s:40) yakınmasıyla Hayat Bilgisi’ni keşfetme zorunluluğu getirilir. Jazz Dinleyen Kedi’de, içinden tünel geçen bir trenin en yalnız vagonuyla bütünleşen düşsel bir uçak kazasından söz edilir. Görüntüyü bıçak gibi kesen “ojeli patili bir kedi”,  jazz’ın ayrıksılığı denli bir gizem yükler şiire. Giderek “durdum ve düşündüm sonra, avcumda bir tanrı dövmesi / bir linç girişmii değilse neydi hayat // artık kim taşlarsa taşlasın beni!” (s.46) şaşkınlığını da hayat bilgisine ekleyebiliriz. Aynı eksende geliştirilen “mutfak hep sağında durur tanrı’nın; açlık masanın üstünde–” (s:48) dizesinde, tanrısal eleştiri hemen hemen kendi felsefesini oluşturur. Mutsuzluğun dibe vurmasından olacak, Yerçekimli Karanfil’i çağrıştıran Yerçekimsiz Oda’yı kapsayan “asık suratlı evin”  hüznü hiç bitmez.

Yönetenle yönetilen arasındaki uyumsuzluğu ele alan Mecliste Anlam Tartışmaları ayrıca bir tartışma konusudur ki, “mecliste anlam tartışmaları, sokakta ekmek kavgası / ve kediler. –kediler ki, en çok onlar sahip çıkar anlama!-“ (s:54) cinsten dolaylılığı ortadan kaldırır. Kolik şirine geldiğimizde; yaşamı anlamlandırmanın, “yeniden başlamaktır eskimek şiire!” (s:55) söylemiyle zamanı tutmakla eşanlamlı olduğunu anlarız. Eskiliğin bugüne karıştığı noktada uyarısını yapmak zorundadır Red’din sahibi:

“yolda bir adam saraydan dönüyordur, taze haber;
kralımız efendimiz şiir yazmaya karar vermişmiş-   

                  –memleketin bütün kalemleri toplatılsın!” (s:55)

Özetle, “bilmediğiniz bir kabuk bağlar yarası: ezilir / noktanın üstünde–”(s:60) diyen şairin, okura bıraktığı Ece Ayhanvari tersyüz edilmiş ayrıntıları örgütleyerek Red yürüyüşünü güçlendirebilirsiniz.

Çünkü görünen aldatır sizi. Örneğin, “sözcükler / en bildiği harfle vurulur bazen de–” (s:60) uyarısını dikkate alarak, sözcüklerin de yara bere içinde kalacağını baştan hesap etmelisiniz…

 

RedAli Hikmet EREN, Medakitap, 1. basım, Eylül 2016

 

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir