POE’NUN GÖZÜNDEN İNSANIN HİÇLİĞİNE POETİK BİR BAKIŞ – RECEP NAS

Edgar Allan Poe’nun 1831 yılı baskılı Poems (Şiirler)’inde ilk kez yer verdiği; söz konusu kitabın daha sonraki birkaç baskısında da yer alan bu başlıktaki (İsrafil) şiiri, müzikal bir yapıdadır. Şiir, kıvrak ezgilerle donatılmış; hızlı ritimde söylenen bir şarkı gibidir. Şiirde güçlü vurgulamalara başvurularak, işlenen temanın okurun bilincinde yansımasını bulması amaçlanmıştır.

Ölüm ve ölüm sonrası yaşam, Poe’nun yaşadığı dönemin kültüründe baskın olan olgulardı. Poe, bu iki olgunun izleğini belirlediği pek çok şiir yazmıştır (Maria Clemm). Bu incelemenin konusu olan İsrafil dışında ‘Al Aaraaf’, ‘Evening Star’, ‘To Helen’, ‘The Valley of Nis’, ‘Irenë’ ve ‘A Paean’ gibi pek çok şiirinde de bu olgulardan yola çıkan izleklere rastlamak olasıdır. O dönemde ölüm fenomeninin yaşantılanmasıyla birlikte kişide baş gösteren kendi kabuğuna çekilme ve ölen kişinin gün be gün içselleştirilmesiyle yaşamın sürdürülmeye çalışılması, Poe’nun şiirinde bir başka boyut kazanıyordu. Bu boyut, bir varlık olarak insanın güçsüzlüğüne, zavallılığına; giderek de hiçleşmesine vurgu yapıyordu.

Çağdaşlarının aksine Poe’nun yapıtlarında seçtiği tema, ya evrensel içeriklidir ya da egzotik bağlamdadır. O, sıradan aklın kavrayabileceği mantıksal açımlamalara başvurmasını gerektirecek konulu temalara ya da gündelik ayrıntılara şiirinde daha az yer vermekteydi. İsrafil’e Kuran’dan yaptığı bir alıntıyla başlaması ve alıntı tümcenin bir bölümünü dizeleştirerek şiirin yapısına katması da, onun bu konudaki yetkinliğini göstermektedir. Ayrıca, İsrafil’in  efsanelerde  mitolojik bir varlık olarak yüceltilmesi bir yana, bu şiirde bir üst varlık olarak ortaya çıkması; dahası Poe’nun mitolojik verilere de dayanarak bir üst gücün (Tanrı’nın) bir temsilcisi olarak O’nun (İsrafil) için şiir yazması, şairin süreğen bir yabancılaşmayı, sessizliği, insana özgü paradoksal bir olgu olan unutuşu ve en sonu hiçliği imleyen bir tematik yapılanmayı şiirin özüne yedirdiğini göstermektedir.

Poe, evrensel bir gerçeklik olarak insanın hiçliğini vurgulamayı, Başmelek İsrafil’in mitolojik betimlemesinden yola çıkarak, onun bir üst güç (İsrafil) karşısındaki zavallılığını, umarsızlığını imleyerek yapar. Şiirde verilen İsrafil betimlemesiyle İsrafil’e değgin mitolojik kaynaklarda aktarılan bilgilerin handiyse bire bir örtüşmesi bağlamında ele alındıkta, Poe’nun, hem yaşadığı dönemin kültürel açmazlarının bir sonucu olarak, hem de yukarda belirtildiği gibi evrensel ya da egzotik temalı izleklere olan yatkınlığıyla böyle bir şiir yazdığı sonucuna varılabilir. Bu ikinci çıkarsamanın doğruluğundan kuşku duymasak gerektir, ama şiirin yazılmasındaki tek amacın bu olduğunun ileri sürülmesi de, özünde şiiri yadsımak olacaktır, kaçınılmaz olarak. Evet, doğrudur; seçilen konu yalnız şairin yaşadığı dönem için değil, günümüz yazın sanatı için bile hâlâ oldukça egzotik bir konudur. Şair, şiirine mensubu olmadığı bir dinin kutsal kitabından yaptığı bir alıntıyla başlamakta ve şiiri bu izlek üzere geliştirmektedir. Yukarda da belirtildi: Şiir, kıvrak ezgilerle donatılmış, hızlı ritimde söylenen bir şarkı gibidir. Böylesi bir biçimi verebilmenin yolunun öz ile yakından ilgili olduğunu bilen şairin şiirin özüne uygun bulduğu mitolojik bir varlığı seçmesi boşuna değildir. Çünkü öyle efsane edilir ki, başımız üstünde ilahiler okuyarak gezinen; onun kederi, neşesi, nefreti ve aşkıyla sessizliğe gömülen yıldızlar; onun aşkıyla meftun olup, utancından gökte öylece asılı kalan ay; musikisiyle yeni ümitler ve şarkılar esinlediği insanlar onun olağanüstü gücü ve yeteneği karşısında büyülenir kalırlar. O, “Şarkıların Meleğidir” ve Tanrı’nın yarattıkları içinde en güzel sese sahip olanı odur. Bin değişik dilde söylediği şarkılarla Tanrı’ya övgüler düzer. Bu göksel varlığın müzik sanatının tek hakimi olduğuna ve bir esin perisi olarak tanrısal yaratımları sürecinde müziğin yaratıcılarına yeni umutlar aşıladığına inanılır. Doğada varolan sesleri bir araya getirip, yürekleri okşayan tınılar yaratırken onlara esin verir. O, aklıyla konuşur, ama yüreğiyle şarkı söyler. Oysa ölümlüler şarkı söylerken sadece ses tellerini kullanırlar. Ancak, yürekten söylenen bir şarkı duyduğumuzda ruhumuzun tellerinin titrediğini duyumsarız. İşte orada İsrafil vardır ve yüreğimizi ezgilere açmakla meşguldür. Böylesine üst perdeden sesletilen bir inançtan yola çıktıkta, insanoğlunun ne kadar da zavallı bir varlık olduğunu kabul etmemiz de kaçınılmaz olacaktır. Poe’nun da şiiriyle vermek istediği şey, tam olarak budur işte.

 

 

Sonuç Yerine

 

Şair, Kuran’da yer alan İsrafil’e ilişkin verilen bir bilgiyi temel alırken, ilginçtir ki, İslam’ın kutsal kitabında,onun kıyamet gününde ölüleri mezarlarından uyandırmak amacıyla surunu üflemesi dışında herhangi bir görevi olduğunu  belirten bir bilgiye rastlanmamaktadır. Hatta bunun da ötesinde dört önemli melekten biri olmasına karşın, Kuran’da İsrafil adına bile yer verilmemektedir. Olasıdır ki Poe, insanın kaçınılmaz olarak yaşadığı hiçleşme yazgısını açımlarken, mitolojik bilgileri de katarak Kuran’da geçen Başmelek İsrafil’i önemli bir unsur olarak ele almakta ve seçtiği temanın konusu yapmaktadır.

 

 

 

 

İSRAFİL

 

Edgar Allan Poe, 1831

 

“Ve kopuzu  yüreğinin telleri, ve

             Tanrı’nın yarattıkları içinde en güzel sesin

                                            sahibi  o İsrafil melek,”

 

Kuran

 

Bir peri yaşar Cennette

“Kopuzu yüreğinin telleri”;

Kim söyler böyle şarkısını çılgınca

İsrafil melekten başka,

Ve gökte şarkı söyleyip gezen yıldızlar

(böyle der efsane), ara verip ilahilerine(1)

Kapılırlar sesinin büyüsüne, sessizce.

 

 

Salınır durur orda

Ay, en yücesinde göğün,(2)

Olmuş da aşktan meftun

Utanarak gezinir gökte,

 

 

Dinlerken kızıl şimşeğin sesini

(İvecen Ülker takımıyla, dizip yedisini(3)

bir sırada,)

Cennette bir soluk durup da.

 

 

Ve der ki (karşısında dinleyicilerin

Durup bakan koro, hayranlıkla)

Ateşidir İsrafil’in

Tüm sebebi bu lirin

Şakıdığı şarkılarla—

Şu müstesna tellerin

Yüreğinden kopan şu dirimsek telin.

 

 

Ya o meleğin gezdiği yedi kat gök,

Bir görevdir derin düşünmek oralarda,

Büyüyen bir Tanrı’dır Aşk,

Güzelliklere belenir de gözleri

Oturup tapınırız biz de bir yıldızda

Görürüz oralarda hep Hurileri.

 

 

Bu yüzden yanılmıyorsun işte sen,

İsrafil, hakir gören ateşîn bir şarkıyı;

Olmaktır iyi bir ozan senin

Bütün şanın şöhretin

Çün budur en bilgecesi!

Yaşa neşe içinde, uzun uzun!

 

 

Oralarda,yücelerde vecd olup

Senin ateşli musikinle—

Kederinle senin; neşenle, nefretinle,

Aşkınla kendinden geçip,

Senin kopuzundan kopan çılgınca arzularla

Gömülürler sessizliğe belki yıldızlar oralarda!

 

 

Evet,senindir Cennet; ama acının

Ve tatlının dünyası bu dünya;

Çiçeklerimiz çiçektir sadece,

Ve senin o harika mutluluğundan düşen gölge

Gün ışığımız olur bizim yalnızca.

 

 

Gezebilseydim gezdiği yerlerde İsrafil’in

Söylemezdi şarkısını böyle çılgınca

Ölümcül bir ezgi dökülürdü kopuzundan,

Gezseydi o da gezdiğim yerlerde benim,

Dökülürdü daha gözü pek bir nota

Lirimden gökyüzüne benim.

 

Türkçesi: Recep NAS

 

 

Dipnotlar:

 

(1) “…yıldızlar…ara verip ilahilerine…” : Eskil bir inançtır ki, yıldızlar  gezindikçe göğün yüzünde, tanrısal bir ezginin tınılarıyla şenlendirirler çevrelerini.

(2) “en yücesinde göğün”: Burada, ayın ulaşabildiği en yüksek noktadan söz edilmektedir.

(3) “Pleiads(Ülker ya da Süreyya takım yıldızı) : Özgün metinde Pleiads diye geçen Ülker takım yıldızı, Yunan mitolojisine göre dünyayı omuzlarında taşıyan dev Atlas’ın kızlarıydı bir zamanlar. Bunların yedi kişi olduklarına inanılmaktadır.

 

                                                              ISRAFEL

 

                                                 by Edgar Allan Poe, 1831
           “And the angel Israfel,whose heart-strings are a lute,

             and who has the sweetest voice of all God’s creatures,”

—Koran

                                    

                                    

                                     In Heaven a spirit doth dwell
“Whose heart-strings are a lute”;

                                     None sing so wildly well
As the angel Israfel,
And the giddy stars (so legends tell),
Ceasing their hymns, attend the spell
Of his voice, all mute.

Tottering above
In her highest noon,
The enamored moon
Blushes with love,

 

                                       While, to listen, the red levin
(With the rapid Pleiads, even,
Which were seven,)
Pauses in Heaven.

And they say (the starry choir
And the other listening things)
That Israfeli’s fire
Is owing to that lyre
By which he sits and sings-
The trembling living wire
Of those unusual strings.

But the skies that angel trod,
Where deep thoughts are a duty-
Where Love’s a grown-up God-
Where the Houri glances are
Imbued with all the beauty
Which we worship in a star.

Therefore thou art not wrong,
Israfeli, who despisest
An unimpassioned song;
To thee the laurels belong,
Best bard, because the wisest!
Merrily live, and long!

The ecstasies above
With thy burning measures suit-
Thy grief, thy joy, thy hate, thy love,
With the fervor of thy lute-
Well may the stars be mute!

Yes, Heaven is thine; but this
Is a world of sweets and sours;
Our flowers are merely- flowers,
And the shadow of thy perfect bliss
Is the sunshine of ours.

If I could dwell
Where Israfel
Hath dwelt, and he where I,
He might not sing so wildly well
A mortal melody,
While a bolder note than this might swell
From my lyre within the sky.

YAZAR: medakitap

mm

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …