7. YIL İÇİN BİR SESLENİŞ:
AKŞAM OLUR MEKTUPLAR HASRETLİK SÖYLER…
kimi şarkılar vardır; an geldiğinde tini özgürleştirir, kalbin ve aklın ufkunu sonsuzlar, hatta bir bozkırı ve o bozkırın kavruk tenli çocuklarını denize, okyanusa ulaştırabilir… elbet ki bir mecazdır söz konusu olan, bir metafor, bir imge… mesele bu sonuca ulaşmak, böylesi bir şarkıyı ve imgeyi yaratabilmek, bir de bu oluşumu somutlaştırabilmek…
sanki bu uslamlama MedaKitap’ın varoluşunun, kuvveden fiile çıkışının hikayesine eşlik eden bir betimleme… MedaKitap birkaç bozkır çocuğunun ki onlar MedaKitap Tayfası olarak bilinirler, şarkısı, varlıklarına ve var olma istençlerine eşlik eden hikayeleri, anlatmak istedikleri ve ötekine ulaştırmayı arzuladıkları sözcüklerden, tümcelerden oluşan bir dert ehli dayanışması ve emeği… eş deyişle tinimizi özgürleştiren, kalbimizin ve aklımızın ufkunu sonsuzlayan, gayretimize aşık olmuş kaderimizin fısıldadığı güzel ve imkansızı isteyen bir şarkı… ya da akşam olunca hasretlik söyleyen bir mektup…
nasıl geçti zaman, bilmiyoruz… sanki yeni başladık şarkımızı söylemeye… altı uzun yıl olmuş oysa… o gün doğanlar bugün ilkokul öğrencisi ve okumayı, yazmayı öğrenmekte… biz de öğreniyoruz, öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz hayat okulunda… belki en arka sıradayız, el kaldırıyor ve söz istiyoruz, solgun tinlerin ayaklanmasının kalbine, o kalbin içindeki bütün çocuklara ve çocuk bayramlarındaki zarfsız kuşlara ulaşmayı; sözcüklerimizi ve şarkımızı, kitaplarımızı ve hikayemizi zakkumlarla bezemeyi arzuluyoruz… vazgeçtik sahte gülüşlerden, unuttuk ihanetleri, yok saymaları, görmemeleri, en yakındakinin en uzak oluşundaki keskin ironiyi de umursamıyoruz hiç mi hiç…
tiranlardan ve tahakkümlerden uzak, bozkırın ortasındayız, amenna ve bir bozkır dikeni gibi, o dikenlerin inadıyla var olmaya, kar altında deniz düşü kurup, Kaf Dağı’nı da hısım sayıp okyanusa ulaşmaya çalışan hayalbazlarız vesselam… ve fakat gerçeğimiz bozkır kadar sahici, samimi… denizi olmayan tayfaların denize ulaşma umuduyla söylüyoruz şarkımızı, anlatıyoruz anlatmak istediğimiz her şeyi… eren’lerden bir eren’in dediği gibi; zamana notlar düşüyoruz…
şarkımızı, hikayemizi, sözcüklerimizi ve notlarımızı duyacak, görecek dert ehli bizim yoldaşımız ve emek kardeşlerimiz; onlarla buluşuyoruz bir akşam vakti ve bozkırın ayazı tenimizi karartırken, tinlerimiz aydınlık bir geceye, bir okyanus düşünün tuzuna ve mavisine bulanmış umutlu bir sabaha ulaşıyor…
geçsin zaman, yaşlanıyoruz ve üstüne üstlük hayat kısa, ne gam…
hasretini söylerken ağlayabilenlerle, emeğini zarfsız mektuplara koyup Kaf Dağı’dan gönderenlerle yoldaşlığa ve yolda olmaya devam ediyoruz… edeceğiz de…
çünkü biliyoruz; ars longa vita brevis…
nice nice yıllara…
MedaKitap Tayfası