Alfonsina Storni’den seçme şiirler, Tozan Alkan çevirisiyle “Türkçede ilk kez” açıklamasıyla yayımlandı.
Stroni, 1982de, İsviçre’nin Capriasca kasabasında, İtalyan bir anneyle İsviçreli babadan dünyaya gelmiş. Aile, çocukları dört yaşındayken, bira üreticiliği yapmak için Arjantin’e göçmüş. Kısa sürede babanın işleri ters gitmiş, On iki yaşında yaşam savaşımına katılmak zorunda atılmış Stroni. Genç yaşta gezici tiyatro oyunculuğu ile öğretmenlik deneyimleri var. Sonrasında evli bir erkekle yaşadığı mutsuz ilişkinin devamında yaşadığı bunalımlar onu uçurum kıyısı bir noktaya taşımış. Ve bir gün yakasını bırakmayan kanser illetiyle denize yürüyüp intihar etmiş!.. Kadınlık acıları açısından Frida Kahlo’yla ya da aynı şekilde intihar eden Rabia Bayraktar’dan aşağı değil hüznü. Daha ilk şiirinden itibaren varoluşsal sıkıntılarla donatılmış kırılgan bir şiir üzerinde oturduğu söylenebilir. Tüm dileği, bilinen adlandırmaların dışında doğaya yapışık küçük ayrıntılarla mutlu olmak:
“Kim olduğuma dönmek, belki bir cisme
Varlığından habersiz bir bitki gibi
Hayatın keyfini çıkarmak güzellikler içinde
Bengi suyunu içmek kırıp dökmeden kadehi” (s:11)
Bu tür yönelişi bir terapi sayabilirsiniz. Doğayla bütünleşmek ya da doğada yitip gitmek isteği hiç eksilmez. Ay ışığının kulağına fısıldadığı sözcükler, sevgiliyle bir ormana karışmak romantizmi hep aynı yönelişin sonuçlarıdır. Ancak belleğini çizen kimi izler; örneğin Haksızlık şiirinde sözünü ettiği, annesinin kasasından yapılan hırsızlığın üzerine atılmasının yanı sıra, çocuk yaşta göğüslemeye çalıştığı yaşam yükü kadınlık acılarıyla birleşince, ister istemez tepkiselliğini dışa vurur. “Hatırlıyorum o gece- / Yatağımda yatarken- / Anarşi tohumları / Kök saldı beynimde” (s:13) süreciyle başlayan o derin kırgınlık, zamanla erkekegemen zinciri kırmaya çalışan Feminist duyarlıkla birleşecektir. Ona göre kadın-erkek eşitliğini tanımayan erkek Küçük Adam’dan ibarettir:
“Küçük adam, küçük adam, serbest bırak
Uçmak isteyen kanaryanı…
Ben o kuşum, küçük adam,
Bırak gideyim.” (s:41)
İkircikli bir ruh hali peşini bırakmaz. Özellikle aşk arayışı korkularla doludur. “Küçük Adam”dan söz ederken, kişiliğini sarsan “Zayıf Kadın / Kıt Kadın” profilinin kabuğunu kırmanın güçlüğü üzerinde durur ki bu, kendinden başlayan sonsuz bir acıdır:
“Zayıf kadın, anlayışı kıt kadın,
İçerken tanıdım yüzyılların acısını
Ah ruhum katlanamıyor
Ağırlığına onun” (s:39)
Mutsuzluklar sarmalında kırgın ve yorgun bir şiirdir onunki… Öyle ki bir yapıtı “Bitkinlik” adını taşır. Çıkmazlarla yenilgiler hareket alanını kısmıştır günden güne:
“Harcanıp tükeniyorum hayatta,
Hiçbir şey yapmadan
Evimin simetrik
Dört duvarı arasında” (s:49)
Kaldı ki gözyaşları bile köşelidir! Direnci azaldıkça yaşamın kısaldığını duyumsar. Ölü bir ruh sinmiştir üzerine. Yunan söylencesinde, ölü ruhları Acheron ırmağından geçirerek Hades’in ülkesine götüren kayıkçı Kharoon’u işaret eden şu dizeler, şiirden başka sığınma ya da kaçış olanağı bulunmayan kırgın bir konuk olduğunu belirtir:
“Ey doğa, bana şiiri, bu kıymetli armağanı
Sunduğun için teşekkür ederim
Ben, Kharoon’un küreklerini gösterdiği
Kederli kadın.” (s:55)
Bir başka şiirinde ima ettiği “bin yıllık tozlu mezar” gibi değişmeyen bir şey vardır ezilen kadın cephesinde. Hatta bunun alınyazısı gibi değişmezliğinden söz edilebilir. Bir bakıma “Acele etmeyin balıkçılar, / Oltaları rahat bırakın. / Emin olun, ölümleri balıkların ,/ Sizin elinizden olacak.” (s:47) derken, erkeğin acımasızlığı denli kadının alışkanlık yaratan tutsaklığına değinilir. Görünürde göze çarpan ‘av-avcı’ yakıştırması, temel anlamda ‘erkekegemen efendilerle -köle kadın’ trajedisini duyurur ki, şairin ısrarla dikkatimizi çektiği nokta burasıdır.
Bu noktadan hareketle, intihar haberi ya da uyarısı olarak Storni’nin, ölümün pimini çekmeden önce kaleme aldığı her dizesi solgun bir bahçeyi tanımlar. En başta Önsezi şiirinden olacakları fark edebilirsiniz:
“Uzun yaşamayacağım sanırım.
Bu benim kafa bir maden potasına benziyor,
Arınıyor ve tüketiyor
Ama ne serzenişten ne korkudan eser var,
beyaz bir engerek yılanıyla düşlüyorum,
Sonumu. Aydınlık bir günde, bulutsuz bir akşam
büyük bir yaseminden doğacak
ve tatlı tatlı kalbimi ısıracak.” (s:29)
Ona göre beyaz bir engerek sokması sonucu da olsa, ölüm, çekincesiz bir kurtuluştur sonrasında. Tatlı tatlı bir kalp ısırması yani!.. Onun ötesinde doğaya karışmakla eşanlamlıdır ki, Stornoi’nin birçok şiirinde bu dengeyi ya da arayışı görebilirsiniz. Örneğin, Denizin Dibinde Ben şiiri, “Denizden daha mavi / bir yatakta / uyuyorum” (s:63) dizeleriyle biter. Kitaplarına girmeyen şiirlerden olan Uyumaya Gidiyorum’da ise, hüznü sütnineyle paylaşılan çocukça masumluk kazanır ‘gitmek’ meseli:
“Uyuyacağım, yatır beni sütninem
Yatağımın başucuna bir lamba koy
bir takımyıldızı koy, sevdiğin
her şeyin harika, sadece biraz indir.” (s:81)
Bu düşsel uyku hali, “Mıhlandım / zamanın çarmıhına” (s:61) cenderesi yanında farklı bir anlama bürünür giderek. Kulaklara fısıldanan hiçbir büyülü sözcük bu yolculuğu erteleyemez. Kısaca küçük adamın kafesi onu beklemektedir arkasını döndüğünde:
“Kafesindeyim senin, küçük adam.
Küçük adam, nasıl bir kafes bu bana verdiğin.
Anlamadığım için her şeyi anlatmıyorum sana,
Anlamayacaksın da.” (s:41)
Denize Doğru – Alfonsina Storni, (Çev: Tozan Alkan), Medakitap Yay. 1.basım. Eylül 2016
(Eliz Edebiyat, Şubat 2018, sayı:110)