yazdıklarının kenarına düştüğüm notların sessizliği; tevafukun kendisi.
yine, gittiğinden sonraki sessizlik gibi -dünyada yalnızca senin sessizliğin birleştiriyor bizi- sakin bir kitapçıda, kelepir bölümünde, buluyorum seni. dünya bana aynısını anlatacak, korsan kitapçılık.
atları sevdiğimi nereden bildin, vişne çürüğünü kim getirdi gölgeme?
sonra sık sık, sevdiklerime aynı yerden aldım kitabını. sanırım en çok da bu kitabını sevdim. nereden üflendiğini bilmediğim, adına ne dersen de, yaşadığın bu uzam seni diğerlerinden ayırıyordu.
perilerin elele tutuşması, limonun küflenen yarısı, resime, renklere dokunan ve ölüme; o güzel tehlikeye atılmama engel olan fısıltı sanırım şiirindi.
diğer kitaplarını hep bekledim hevesle. sarı ve pembe’yi, portre ile çiçeği, içindeki aşkı sömürdüm.
bütün saklılar gibi kurtarma ekibini beklemediğini biliyorum. dünya inancı’nı görememiş olman hiç şaşırtmadı beni. toplu, bütün, bütün içinde bütün, bütün inancını almak için, artık anakara’sını yitiren kara parçasının kitap fuarına, ilk karın yağdığı, ilk aralık günlerinden birinde gittim.
yky standına yaklaşıp, kitabını sorduğumda, adını ilk kez duyduğuna emin olduğum görevli öyle bir kitabın olmadığını söyledi. buna hiç şaşırmadım, kitabın orada olduğuna emin olduğum gibi.
kitabı bulup, az önce sorduğum görevliye uzatıp, ücretini ödedim. sanırım artık seni unutmaz. Unutursa da buna hiç şaşırmam.
Dünya İnancı
ayla aramızda bu görünen deniz
kısa dağlar yok
başka bir uzaklık var
onun aysarlığında var
maddeye dönüşmüş
yanıma dek gelen engebeye bak
kuş uçumu dedikleri uzaklığa bak-
eğer kıvrımlardan çatlamadıysa
başımın altındaki yastık
ayışığından kurumadıysa gitarım
kabımdaki sütü içmediyse aslan
kalbim her renkte çizgiyle
almıştır bu gece kanıma ayışığını
burada düş görmediğime inan
aslan seni bekledi-
bir güneş dönüyor sana
senin bir düşün olsun, bunu al-