“Onlar, piyano çalan, resim yapan, şiir yazan, beste yapan, birkaç dil bilen şiir kadınlar… Kimi sarayda yaşamış, kimi meydanlarda halkı coşturmuş, emekten yana mücadelenin öncüsü olmuş, sözcük büyücüsü kadınlar… Aşkı, sevdayı, sanatı ve düşlerini kuşanmış, öykü ve roman kadınlar… Edebiyatın kar altındaki gülleri… Hâlâ parlak, dipdiri ve aydınlıklar…”
Yıllar önce Ankara’ya veda ederek, yazın hayatını Datça’da sürdüren eğitimci ve yazar Emine Azboz, “Ege’nin İkizleri, Gebekum ve Bir Çift Kırlangıçtı Yüreğim” kitaplarından sonra bir ortak kitaba imza attı. Egeli Kadın Yazarlar Platformu ile geliştirdiği “Kalemden Kaleme” projesi, Yakın Kitabevi tarafından ( Nisan 2014) “Günyüzü Mektupları” adıyla yayımlandı. 15. yy’dan günümüze uzanan süreçte sonsuzluğa göçmüş, Türk edebiyatının kadın yazarlarına – ki hayatının bir döneminde yolu Ankara’dan geçmiş ya da Ankara’da yaşamış pek çok kalem ustasına- yazılmış mektuplardan oluşan kitap, yazarların izini sürerken yaşadıkları dönemin tarihsel, sosyal ve kültürel özelliklerine de ışık tutuyor. Mektup yazan/yazılan kadın yazarlar arasındaki bağı keşfetmek de okura düşüyor. Emine Azboz’a edebiyatına, kitaba ve “gönül bağının kopmadığı” Ankara’sına ilişkin merak edilenleri, okurlarımız için sorduk.
– Uzun yıllar önce Ankara’da görev yaptınız, eğitimci ve yazarsınız, bu alanda pek çok ürününüz var. Şimdi de bir ortak kitaba imza attınız… Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
En zor şeydir insanın kendini anlatması. Zorluğa karşın bunu başarmaya çalışacağım: Konya-Ereğli’de doğdum. Niğde Kız Öğretmen Okulu ve Konya Selçuk Üniversitesi mezunuyum. İlkokul öğretmeni, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak, Anadolu’nun pek çok yerinde ve eğitimin tüm kademelerinde -en son Muğla Üniversitesi Datça Kazım Yılmaz Meslek Yüksek Okulu- çalıştım, Talim Terbiye Kurulu da dâhil. Çeşitli derneklerde aktif görevler aldım, radyo programı ve köşe yazarlığı yaptım. Öğretmenliğim ile yazarlığım ikizim oldu yaşantımda. Ama önce öğretmenim, sonra yazarım. Yıllardır elim kalem tutar, ama “yazarım” derken yine de içim titrer…
-“Günyüzü Mektupları”, “Egeli Kadın Yazarlar Platformu” üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ortak yapıt. Benim de üyesi olduğum bu platformu bir de sizden dinleyelim…
Üyesi olmaktan onur duyduğum Egeli Kadın Yazarlar Platformu (Ekyaz), Ege Bölgesinde yaşayan yazarların, edebiyat sevdasıyla kurduğu, ilkeleri olan güzel bir kuruluş. Edebiyat Tarihi’nde Ekyaz benzeri kuruluşlara ve dernekleşmeye imza atmıştır, kadın yazarlarımız. Bu bir zorunluluktur kadınlar için; çünkü Ece Ayhan’ın “Edebiyatımız erkek kokuyor ağabiler” dediği gibi -cinsiyet ayrımcılığına karşıysak da- tarihsel süreç içinde erkek kalemdeşlerimiz arasında kendilerine yer açmak için yapmışlar bunu. Ekyaz, edebiyat etkinlikleri düzenlemekte, ayrıca çeşitli projeler geliştirip kitaplaştırmakta…
“Ekyazlıların yürek sesidir o”
-Proje fikri nasıl doğdu ve gün yüzüne çıktı; uzun bir çalışma ve emek gerektiren bu süreçte zorlandığınız a(la)nlar oldu mu?
Kuruluşundan bu yana beşinci ortak yapıta imza attık bu yıl; “Günyüzü Mektupları”yla. Bu projenin sahibi/sorumlusu olarak Edebiyat Tarihi’nde kendine yer bulabilmiş kadın yazarın sayıca azlığı, Halk Edebiyatında hiç olmaması dikkatimi çekti; 15.yy’dan 1950’ye Edebiyat Tarihi’ne girmeyi başarmış 61 kadın yazar tespit ettim. Üzüldüm. Bunu, Ekyazlılara proje olarak önerdim, kabul gördü. Konuyu “Kalemden Kaleme” adıyla projeleştirdik. Yapıtımızın çıkış kaynağı bu. Ancak kitaplaşıncaya değin çok emek verdim, çok çalıştım. Çalışmaktan değil, onu okurla buluşturma aşaması çok zorladı beni. Bu süreçte Ekyazlı dostlar maddi/manevi desteklerini esirgemediler; bir kez daha teşekkürler hepsine.
-“Kalemden Kaleme” adıyla kadın yazarlardan, sonsuzluğa göçmüş kadın yazarlara mektuplar olarak hayata geçirmiş olduğunuz projenizin amacından bahseder misiniz?
Tespit ettiğim sonsuzluğa göçmüş dil akrabalarımızın, unutturan zamanın acımasızlığına yenilmeleri, değer bilmezliğimiz ile ihmalkârlığımız içimizi acıttı; bu, jilet kesiği gibi ince, derin ve keskin bir acı. Unutulmuş kalem ustalarımızı bugüne taşımayı görev edindik. Kalemlerimizi kalemlerimize, düşüncemizi sevgimize, sevgimizi emeğimize ekledik, sonuçta dil evladımızı dünyaya getirdik; Türk Edebiyatı’na armağan ettik. Bir imece olup Ekyazlıların yürek sesidir o.
“Mektuplar sıcacıktır, özlenen ve beklenen…”
-25 kadın yazarın mektuplarından oluşan “Günyüzü Mektupları”nda, Türk yazınının “ölümsüz kadın yazarları”nı nasıl belirlediniz, 28 ismi seçerken kıstasınız oldu mu?
Yapıtımızla bugüne taşıdığımız edebiyatın, kar altındaki güllerini belirlerken tek ölçütümüz vardı; Edebiyat Tarihi ve unutulmuşlukları. Değerbilirlik örneği sergileyerek, sonsuzluğa göçmüş kimi çağdaş değerlerimizi de listeye dâhil ettik. Bunun için Edebiyat Tarihi ile edebiyat antolojilerini inceledik, mektup yazılacak yazarların listesini hazırladık; nesnel olarak. Ancak belirlediklerimizin hepsine mektup yazamadık, ne yazık ki…
-Kadın yazarları yeni kuşaklara tanıtan, bugünün insanlarıyla buluşturan bu yapıt, iletişim teknolojilerinin ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile günümüzde pek de tercih edilmeyen edebi tür olarak, unutulmaya yüz tutmuş mektuba da bir gönderme midir?
Günümüz teknolojisine, sosyal medyaya yenilen mektubu, projemiz için bilinçle seçtik; edebi tür olarak. İnsan hayatında artık nostalji olup önemini yitirmişse de mektup, Batı Edebiyatı’nda 16.yy’da ortaya çıkar, ilkçağda Çiçero’nun, modern çağda Volter ve Diderot’un mektuplarıyla 17.-18.yüzyıldan beri edebi tür olarak bilinip kullanılmakta. Bizde ise mektup, tür olarak Tanzimat’la girmiştir edebiyatımıza. O diğer yazı türlerinin içinde de kullanılır, ayrı da. Mektuplar sıcacıktır, özlenen ve beklenen; yazanın duygu ve düşüncelerini, özlemleriyle zevklerini, heyecanlarını anlatmada çok etkilidir ve de etkileyicidir. “Günyüzü Mektupları”yla dünü bugüne bağlamaya çalışırken, duygu ve düşüncelerimizi içtenlikle anlattık. Onları yeni kuşaklarla tanıştırıp edebiyat dünyasına anımsatarak vefa borcumuzu ödemeye çalıştık bir yerde de.
“Ankara’nın edebiyat ortamı bereketli ve bitektir”
-Kitabın sonunda bir kaynakça görüyoruz. Mektup yazılacak kalem emekçisinin yaşadığı çağın tarihsel, sosyal ve kültürel özelliklerini, edebi kişiliğini, eserlerinin tanıtılmasını yazarlar kendi algılarıyla dile getirseler de, önemli bir araştırmanın ürünü olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ekyaz üyeleri listeden seçtikleri kalemdeşlerine mektup yazdı; eserlerini titizlikle inceleyip yazdılar mektuplarını. Bu nedenle “Günyüzü Mektupları”, büyük bir emek ve çalışma ürünüdür. Bunda ilginç olan da mektup yazan ile yazılan arasındaki benzerlikler…
-Zamanında Ankara’da görev yapmış, eserler vermiş bir isim olarak Ankara’nın kent ve edebi yaşamına dair izlenimlerinizi, özlemlerinizi alabilir miyiz? İlk kez İzmir Kitap fuarında okurla buluşan kitabınız için Ankara’da da bir etkinlik gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Daha önce Ankara’da yaşayan bir yazardım; şimdi Datça’da yaşıyor, Can Yücel’in “Benden sonra Datça’da yaşayacak yazar çok ünlenecek” sözünün manevi mirasçısı olmaya adaysam da kendimce, özünde Ankaralı yazarım; gönül bağım güçlüdür, kopmaz. Ancak Ankara Öykü Günleri’ne hiç davet edilmedim bugüne dek. Bu nedenle yüreğim çok kırgın. Ama yapılanlarla gururlanırım yine de. Bu kent kalemimin yeşerip geliştiği yerdir; benim için çok özeldir. Üstelik edebiyat ve sanat ortamı bereketli ve bitektir. İçinde çok sevdiğim kalem dostlarım, saygı duyduğum yazı emekçisi ustalarım, kalemlerine hayran olduğum dil akrabalarım yaşar; sevgimin, bağlılığımın gücü bundan gelir. Ankara’da “Günyüzü Mektupları” ile ilgili etkinlik düzenlemek arzum. Ancak bunu kotarmak oradaki Ekyazlılara düşer. Heyecanla bekliyorum o günü…
Esme’nin notu: Söyleşi, 29.07.2014’de Ankara Hürriyet’te yayımlanmıştır.