sonradan, Tezer’e
I. Kozmik rahmin anaç sıvısı yayılıyor hayatın dehlizlerine ücra ayrılıklar doğumuyla başlıyor insanın önce anneden ve onun rahminden ayrılan insan sonrasında hep bu ayrılığın kederini yaşıyor bir tür sonrasız dönüş yalnızlığı bir tür mutlak ayrılık kuramı ayrılıklar bir yerden başka bir yere ulaşamamanın öteki adı ayrılıklar duldasında birçok “ah!” olan duldasında birçok acı olan belleğin ötelenen gözyaşları oysa ne çok söz var anımsanan unutulmak istenen hepsi bir araya geldiğinde insanın azabını artıran ne çok söz var ama bazen sözcükler yetmez anlamı oluşturmaya dizgesel bir anomalidir söz konusu olan ve dil’sel uzlaşının sonuca varamadığı birçok söz’süzlük alanı kendiliğinden oluşur ben’in ifade edemediği dile getiremediği görünür ve algılanabilir kılamadığı an’lardır bunlar ve dil’in uzlaşımsal araçlarıyla adlandırılamaz belki bir fotoğraf söz konusu olduğunda cisimleştirilebilir bu söz’süzlük halleri çünkü bir fotoğraf görsel olarak birçok söz’ü içerebilir ya da söz’e ve dil’e ihtiyaç duymaz çünkü fotoğrafın evreninde ve içkin gizeminde görselliğin görünür ve görünmez her katmanıyla ve bir tür tılsımın el vermesiyle her şeyin dile gelebildiği bir tansık yaratılabilir ve sözcüklerden arta kalan her şey bir fotoğrafın görsel imlerinde cisimleşebilir ve fotoğrafın göze getirdiği an’ın gizemi apaçık kılınabilir ve hakikati insanın tek bir an’ın sabitlendiği “O” görünürlükte gösterilebilir bütün yaşanmışlıklar beyaz ve dingin bir hasretin pörsümüş diliyle ürperebilir Dünyanın Teni(1) ve işte o an söz şairindir karanlık ve görünmez bir sergiden devşirilen söz’cüklerle yeni bir dil yaratılacaktır ve bu dil bütün uzlaşı kurallarından azade ontolojik bir kiptir en başta ve sonda ve fotoğrafta cisimleşen an’ın ve hayatın tanıkları şairin bulacağı “O” sözcüklerdir…
II. katran ve nikotinle dolduruyorum vücudumu kulaklarımda hard-rock bir çığlık agresif ve umutsuz meleklerin ezgilerini yağmalıyorum göçmüş anı’lar bahçesinde ben’in var olma çabası elbet ki boşuna bir kaygı gözlerimden süzülen kara cesetler mezarlıklarını yitirmiş öte ruhlar umarsız sınırsız bir yokluğun tanıkları şimdi bu söz’süzlük an’ında dil’e geliyorlar ve çığlıklarında tek anlaşılır sav ölüm… ölümün her an yaklaştığı dirimin her an tükendiği kentin beton yüzlerinde yankılanan art niyetli söz’ler geri dönüşsüz bir yalnızlık ritüelini seslendiriyor yani dediğim Tezer nerdesin… karşımdaki suretinin sahici şefkatine sığınsam ve oradan haykırsam içbükey fısıltımı duyar mısın Tezer…neredesin dilimin söz’e geçirmek için alazlandığı bu an’da suretini gören gözlerim sözcüklerin hasretini deriştiriyor yüz yüzeyim suretinle siyah beyaz zamanların tanığı özleme belki unutuşa evrilmiş bir fotoğraf görmeye algılamaya anlamlandırmaya çalıştığım gülümsemesi yorgun bir kadının sureti belki de kırgın kırık dökük bir kalbin sahibi sonradan sonraya tanıştığım oturup halleştiğim yolculuklarında bavulunu sırtlandığım bir yoldaş ince uzun bir kadın ve incecik bir gömlek giymiş olasılık siyah bir gömlek belki de beyazı ıraksayıp siyahlaşmış bir gömlek belki de turuncu ya da bordo renkli bir gömlek ama fotoğrafa yansıdığı an siyaha kesmiş bir gömlek hani insan doğduğunda bir ve bütün olduğu annesinden koptuğunda yani ilk ve mutlak ayrılığı yaşadığında ve ilk kez dünyaya bakıp bir renk cangılı olarak gördüğünde dünyayı ve yaşadıkça ve öldükçe ve acıları çoğaldıkça ölüleri ve mezarlıkları artıkça sokaklarının hiç’e çıktığını gördükçe hayatın siyaha evrilen mutlak formuyla yüzleştikçe siyahlaşır ya görünen her şey işte öylece siyahlaşan bir gömlek siyah simsiyah bir im belki de
III. bir fotoğraf neyi imler gerçekliği nedir bir fotoğrafın yüzeyde cisimleşen o an nereye aittir kimdir kadrajda görünen nedir nasıldır niyedir göze gelenin imledikleri neyin hakikatidir düşlerin fotoğrafı çekilebilir mi sanal olan belirir mi bir fotoğrafta zahirin ve batının nefsin ve nefesin hangisi öne çıkar yoksa ahmak bir tutanağı mıdır tarihin an’ın çıldıran coşkusu mudur bir fotoğraf ya da an’lık tükenişleri ölümleri mi imler bir fotoğraf nedir anlamı bir fotoğrafın kimdir anlamı üreten fotoğraftaki görünenler mi yoksa O’na bakan O’nu gören özne mi anısal bir tarafı var mıdır fotoğrafın bir iç çekiş an’ını mı görünür kılar sararıp solmuş bir baharın aksak vedası mıdır yoksa her fotoğraf bir sonbahar mıdır ya da bir kalıt bir zamanlar yaşamış soluk almış acı çekmiş şiir okumuş dostlarına mektuplar yazmış Çocukluğun Soğuk Geceleri’nde yıldızlara öykünmüş Yaşamın Ucuna Yolculuk etmekten çekinmemiş Bir İntiharın İzinde Eski Sevgileri Eski Bahçelerde bulmuş bulamamış ama Kalanlar’ı Zaman Dışı Yaşamlar’da aramış kendi yörüngesinde devinmiş isyanları çekip gitmeleri olmuş bazen terk etmiş bazen terk edilmiş kanamış içten içe ölmüş öldürmüş bütün kötülükleri ve uygarlığın akıttığı kanı görüp intihar etmiş müntehirleri ve intihar ettirilmiş uyumsuzları tanımış ve Her Şeyin Sonundayım derken bir fotoğrafta kendi kendine kalmış bir fotoğrafın cisimleştirdiği göze getirdiği Tezer söyle nedir bir fotoğrafın anlamı anlamsızlığı ya da imledikleri çağrıştırdıkları nedir… işte Tezer orada siyahlar içerisinde varla yok arasında bir sandalyede oturuyor… Tezer şimdi yoksun sen ama o masa sandalye hala var belki de aynı şekilde hiç kıpırdamadan öylece duruyorlar ama sen Tezer ama sen…
IV. saçları omuzlarında dalgasız dümdüz gözlerinin altında uçurumlar var yoksa da olmalı çünkü yorgun bir bedenin yeni vurulmuş ulakları konaklayacak o uçurumlarda dizlerinin üstünde kağıtlar belki bir dosya okuyor ayaklarını masaya uzatmış oldukça belirgin bir eğim var çoraplar ayakkabılar ve etek hepsi siyah simsiyah her şey siyaha evrilmiş incecik elleriyle elleri incecik olmalı sağ el etek cebinden sanki bir şey çıkarıyor sol el okuduğu kağıtları tutmakta dudakları kim bilir hangi sözcüğün kıvrımlarında işte yine o kahrolası belirsizlik bir kez daha hiç’e dönüşüyor saçlar ortadan ikiye ayrılmış saçları Kara Bir Zamana Alınlık(2) saçları bir türkü chanson ya da flamenko saçları en çok caz… saçları kapkara bir gece imi dalgasız dümdüz saçlarında akları var mıydı Tezer’in sanki beyazları birçokmuş gibi görünüyor ya da boyatmış olabilir saçlarını ama bilmek mümkün değil kahrolası belirsizlik yine hiç’e evriliyor saçları uzun kara bir gece ne okuyor Tezer dizlerinin üzerindeki kağıtlarda ne yazıyor ya da dosya neye ilişkin bir şiir mi okuduğu bir öykü mü bir senaryo mu kendisi mi yazmış bir başkası mı aşk mı anlatılıyor yine yoksa ölüm mü işte yine belirsizlik kahrolası belirsizlik oysa sabitlenen ve cisimleşen o an’ın yani fotoğrafın göze getirdiği “şey” suretin gerçekliği katılığı ve somutluğu yok edebilmeliydi belirsizliği ama olmuyor belirsizlik kökleşen bir yargı bir kural aldatan oyalayan umarsızlığın adı olan belirsizlik…
V. yüzünde belirgin bir tebessüm var bir kardelen sureti sanki niye gülümsüyor Tezer okuduğu “şey” mi gülümsetiyor O’nu ya da hiç beklenmeyen bir çağrışım mı gülümserken gerilmiş teni elmacık kemikleri belirgin ama gözlerinin altındaki uçurumlar uçurumlar düştükçe düşülen ve düşmenin bir durum olduğu ve düşmenin boşluğa asılı kalmak olduğu uçurumlar söz’lerin ya da söz’süzlüklerin bilinmeyen yurtları yaşanan her an’ın her yitirişin her acının gömüldüğü uçurumlar iç’erdeki ve dış’arıdaki uçurumlar sayrılığın çoğalttığı derinleştirdiği uçurumlar kaderin ve katışıksız kederin asılı kaldığı uçurumlar belki de her an bir uçurumdu bir intiharın ya da müntehirin izinde gidildiğinde gecelerin ve çocukluğun hep soğuk olduğu Zaman Dışı Yaşamlara ulaşıldığında her an bir uçurumdan düşme durumuydu ve Tezer belki de düşüşünü görünür kılıyordu insanın asıl sılası olan Çocukluğun Soğuk Gecelerinde düşen ve düştüğü her an oyuncaklarını tutmaya çalışan bir çocuğun düşmekten başka bir umarının olmadığını anladığı an Tezer sen nereden düşüyordun yolculuğundan dönebilmiş miydin dönebildiysen döndüğün yer neresiydi Tezer Çocukluğun Soğuk Geceleri mi yoksa Hayatın Ucuna Yolculuğun başladığı an mı…neredeydin Tezer?
VI. boynunda bir takı gümüş mü altın mı belli olmayan ince uzun bir alın yazısı kararmış koyu karanlıklar gibi umarsız öykü kahramanları gibi yurtsuz ve sınırsız kalmak gibi bilinmeyenin gizeminde hep bir niyenin ya da nasılın sorgusunu çoğaltmak bir niyenin ya da nasılın içerisinde anlamı aramak gizlisinde bir nice yokluğun oynaştığı tutsak ve kıstırılmış ve bungun ve bunak ölümün gözlerindeki soru imi puslu sabahların ergen dinginliği kır kahvelerindeki ahşap kokusu ve pas içerisinde çürüyen lambası bile olmayan bir sokak fenerinin dayanılmaz yalnızlığı yani anlam sadece yağmurun fısıldaması çıkmaz sokaklardaki ardışık intiharlar Nerval’in asılı pelerini yani anlam ussal ve ideal cinnetlere ad olsun diye bulduğumuz rengarenk bir yalan yani anlam içine düştüğümüz soytarı sahtelikler anlam neydi ki belki bordolaşan gizem belki ayrıksı çığlığı şiirin öyleyse anlam bir ölünün ardındaki pişmanlık ölmeye zorunlu olmanın iradesizliği yani anlam sararan yapraklar umarsız göz kamaşmaları yani anlam bir uçurum hep düşme durumu düşerken oyuncaklarını korumaya çalışan çocuğun tedirginliği anlam tanınmayan bilinmeyen mutluluk düşü dilin yarattığı yanılsama kaçınılmaz olan rastlantısallık yüzleşememe durumu anlam belki de tükendiğimiz tükettiğimiz an’ılar bilançosu insandan insana bulaşan bir bitememişlik berbat bir baş ağrısı anlam ardında kaldığımız hep geç kaldığımız hayat ve kırılganlığına direnen ten nasıl bulacaktı ki anlamı bir bilinemezlik uzayında tekinsiz umarsız salınımlarda anlam var mıydı sen bulmuş muydun Tezer neydi anlam Tezer fotoğrafına bakan gözün gördüğü görebileceği algılayıp da dile getirebileceği anlam neydi…o gülümseme mi belli belirsiz…söyle Tezer anlam o fotoğrafın cisimleştiği an’ın neresindeydi…
VII. bir fotoğraf
kararmış kara zamanlar gibi
anlamını arayıp da bulamadığımız
Kara Bir Zamana Alınlık gibi
söylenmese de her şeyi bilen yalvaçların
aksak intiharları gibi
bir fotoğraf
varlığın ve yokluğun tanığı
bir fotoğraf
varlığın ve yokluğun ta kendisi…
- Maurice Merleau-Ponty Felsefesi üzerine Zeynep Direk tarafından yayıma hazırlanmış, Metis Yayınlarından çıkmış kitabın adı.
- Ahmet Oktay’ın bir kitabının adı.