serdar aydın, 1970 yılında doğdu: istanbul teknik üniversitesi haritacılık mezunu; izlek dergisine emek veren gençlerden biri; ilk şiirini 1993’te yayımladı; 2001 yılında TÜYAP istanbul sanat fuarı genç sanat eleştirmeni ve sanat galericileri derneği özel başarı ödülü sahibi; onun deyişiyle: “Kafdağı’ndan sürgün bir terekeme ve dünyanın en güzel bozkırı olduğuna inandığı Ankara’da yaşıyor.”; şiir, öykü, roman, deneme, eleştiri, inceleme üzerine çalışmalar yürütüyor; yapıtları arasında: “nilgün marmara metinleri ve fragmanlar, şiir-metin, 2.basım”; “ay…düşüyor…üstüme”; “…sonra, sözler…, şiir”; “janis’in yüzleri, şiir”; “jaklin’in elleri, şiir”; “jazz, şiir”; “yas,şiir”; “aphrodisia’lar, şiir”; “üzerine yazılar, eleştiri”; “fatma tülin resmi: algı, form ve pornografi, eleştiri”; “hakikat ve görünürlük: tayyar eren resmi, eleştiri”; “yol üstündeki yazıcı: ahmet oktay poetikası için bir yaklaşım, eleştiri”; “beethoven’in odası, öykü; ortak kitap” mevcut.
serdar aydın, “sevda ile kara” romanı ile özyaşamöyküsü; biyogratif-monografi; kültür, anıştırmalar toplamlı bir atmosferin çizgilerine kısa ve öz dokunuşlarla, değinilerle şehir monografi izlekleri, görünüleri, yaşamları, yaşanmışlıkları resmediyor. sevda ile kara, derin bir kültür romanı: diyarbakır, istanbul, ankara bölümlemelerine kısa bir “girizgâh” ile “yine kısa bir “kafdağı” belirlenimi ekliyor. asal iki eksen karakter sevda ve kara, romanın kültür dünyasında öteki ikincil kişilerle okuru gezdirerek [benim gibi, yazarı: burada yetkin bir anlatıcıyı], kentsel alanları yaşayan, tanıyan, bilen biri içün, keyifli anılar, anıştırmalar yaşatıyor. kurgunun çok başarılı olduğunu belirtmem gerekiyor: hem mekân olarak hem karakterler olarak eksiği ve fazlası olmayan bir birikimin anlatısına tanık oluyor, oluyoruz, yaşıyoruz. diyarbakır [dilan, site sinemalarıyla,]; istanbul: [karaköy genelevleri, zürafa sokağı,barbaros bulvarı, emirgan, emirgân korusu, itü, itü konservatuvarı, iti yurdu; rumelihisarı, anadolu kavağı, beşiktaş,çarşı, adalar, burgaz ada, kanlıca, üsküdar, kız kulesi, istiklal caddesi, taksim akm, yıldız korusu, yıldız teknik üni., mimar sinan üni., ağva,şile, fethi paşa korusu, hidiv kasrı, haydarpaşa garı, ortaköy dereboyu, çiçek pasajı, inönü stadı…]; ankara: [ziya gökalp caddesi, atatürk bulvarı, mekteb-i mülkiye, kızılay meydanı, a kitabevi, hazar şiir evi, yüksel cadddesi,…] kent monografisinin bilinen, gizli kalmış yerleriyle zihinlere algısal atmosferler sunuyor.
romandaki dört siyah- beyaz fotoğraf: anne-baba-oğul, baba-oğul; kıvırcık saçlı çocukluğun iki naif başlangıç noktası: biyografik-monografiyle bütün bir romanın hattını ve sathını sergiliyor. kafdağı’ndan çıkış, kafdağı’na varış olarak ucu açık olan bir yaşama evriliyor; bu çizgisel zamana izler düşen kültürel karakterlerin [kara olmak üzere, edip cansever ile vücut bulması, “oda” şiiri ve başat olmak üzere “tragedyalar”la şiirle bütünleşik bir ortam-zaman yaşanılıyor, yaşatılıyor.
“leonard cohen, otto weinninger, charli parker, billie holiday, chet baker, osvaldo farres, jacquilene du pré, janis jaqlin, spike jonze, sigmund freud, jean genet, von beethoven, schiller, chopin, vivaldi, karl ludwiq kahlbaum, emma goldman, louis aragon ile batıyı, batı kültürel ögelerini siyaseten, edebî, sanatsal, müzik yoluyla, bilimle göstergelerle açımlanıyor: klasik batı müziği, caz,…tanış olduğumuz tinsel armoniler: aşk ve dans: “mutlu aşk yoktur.”, “dans edemeyeceksem, bu benim devrimim değildir.”, “dokuzuncu senfoni”, “quizas, quizas”.
edip cansever, küçük iskender, nilgün marmara, ilhan berk, serdar aydın, nâzım hikmet, sait faik, orhan veli, sabahattin ali, aka gündüz, niyazi mısrî, necip fazıl, can yücel, nedim, ilhan berk, şah hatayî, aziz nesin, murat koçak,ahmet oktay, ayhan bingöl, gertrude durusoy, ahmet necdet,…şiirle dokusallığa ulaştırıyor, bağlantı kurmamızı sağlıyor: “oda”, “tragetyalar”, “akrep gibisin kardeşim”, “gözlerim sığmıyor yüzüme”, “benim meskenim dağlardır”, “ankara marşı”, “mare nortrum”, “bu şehri stanbûl ki bin misl ü bahadır/ bir rengine yekpâre acem mülkü fed’âdır”, “deniz eskisi”, “littera amor”, “unutmak ihanetti…” şiirin sesiyle buluşmamızı sağlıyor.
tatyos efendi, selahattin pınar, münir nurettin, fuat edip baksı, ferdi tayfur, halil bediî yönetken, turan engin, seyit nizamoğlu…bizi klasik türk müziğiyle, halk müziğiyle birleştiriyor.
“erzurum dağları kar ile boran”, “hastane önünde incir ağacı”, “yine mektup aldım gül yüzlü yarden”, “bir derdim var bin dermana değişmem”, “kışlalar doldu boşaldı bugün”, “yarim derdin ver bana, dermanın olayım senin”, “seni unutmaya ömrüm yeter mi?”, “derman aradım kendime, derdin bana derman imiş”…
cahit arf, vedat tek, doğan kuban bilimsellikle, mimariyle kuşatıyorlar. matsuo masho, uzakdoğu havasıyla: haikularla…
“aşk zamanı”yla yaşanan sevda ile kara’nın “crano de bergerac”ı mı aslında: “Kara, kederle ve Sevda ile yaşadığı hiçbir şeyi unutmayacağını bilerek yeniden yürümeye başladı. Bir menzili, varacağı bir yer yoktu. Sadece yoldaydı ve gecenin karanlığı içerisine doğru yürüyordu. Belki de Kafdağı’na ulaşacaktı bu yürüyüşle. Orada, sağ elinin iki parmağı olmayan babası karşılayacaktı onu. Saçlarını okşayacak, “Oğlum gelmiş!” diyecekti. yaşayamadıkları ne varsa onları yaşayacaklardı. belki de babasıyla sonsuz sayıda hatıraları olacaktı. Ve bir daha hiçbir çocuğun babası, dünyadaki ilk ve tek Çocuk Bayramı’nda ölmeyecekti. Ölmemeliydi. Bir çocuğun kalbi, böylesi büyük bir kedere ve ölümün acısına dayanmak zorunda kalmamalıydı.
“Bütün yaşadıklarını bir kez daha anımsadı. O klişe tabirle, hayatı bir film gibi gözlerinin önünden geçti. İçini yakan, kalbini parçalayan keder, bozkırın ilencine ve kavuşamayanların kefaretine dönüştü.
“Hatıraların uzak yurduna ve içindeki kadim yokluğa elini uzattı. Sevda’nın eli oradaydı. Sevda’ydı, elinden tutan. Birlikte, dağlara gidiyorlardı. Kafdağı’na, o düş ülkesine…Kara, dedesiyle, babasıyla tanıştıracaktı Sevda’yı. Ve oğlunun ateşi düştü diye sevinen baba, transistörlü radyosunda dağları anlatan bir şarkı dinlerken birdenbire anımsayacaktı öykünün adını: Sevda ile Kara’ydı. Evet, anımsan-mıştı; uyandığında, oğlunun kıvırcık saçlarını okşayarak anlatacaktı; Sevda ile Kara’yı anlatacaktı.” [age, s.139].
terekeme türk’ü Kara ile ermeni kızı sevda’nın romanı buydu: biyografik-monografi örgüsüyle…
serdar aydın, sevda ile kara, birinci baskı, A7 kitap yayıncılık, eylül 2019, istanbul.