-BAY Z-
Görevi gri, çamurlu atık dolu bir suda yüzmekti. Hergün düzenli olarak bu suya girip çıkıyor, böylece sağlığını hiç kaybetmediğini ispatlıyordu onu izleyen meraklı gözlere.
Ağır zincirlerle bağlıydı işine. Hayatta kalması ya da kalmaması umurunda değildi izleyicilerin. Adeta bir oyun haline gelen bu gösteri izleyenlerini çok memnun ediyordu. Altınlı sandalyelerine oturup heyecanla ellerini ovuşturuyordu izleyiciler. Bir gün her şey değişti.
Bir ses duydu önce Bay Z. Bu tek başına bir ses değildi. Sözlerin, müziğin, haykırışların biraraya gelerek oluşturduğu bir harmoniydi bu. Bu ses, Bay Z’nin bütün hayatını değiştirdi. Artık onu aramak isteğiyle dolup taşıyordu. Ve unutmak istiyordu bütün geçmişini. O an seyircilerine tiksintiyle baktı.
Bu zincirlerinden kurtulmalı, kendini zehirleyen bu sistemden kopmalıydı. Kenarları altından yapılmış, içinde balçık ve siyanür bulunan bu su birikintisinden kaçacaktı.
Henüz sabahla gecenin birbirine sıkı sıkı sarıldığı bir anda kaçtı. Gizlice kopardı zincirlerini.
Buradan çıkmasıyla kendini ucu bucağı belli olmayan, üzerinde güneşten kavrulmuş tek tük otların ve ağaçların sardığı, ıssız bir ovada buldu. Yerdeki toprak kokusunu ciğerlerine çekti. Kurumuş yaprakları avuçlarına alıp onların nasıl çıtırdadığını duymak için avucunda ezdi. Koştu gücü yettiğince. Gökyüzü ve yeryüzü yırtılmaz, lastikli bir çarşaf gibi önünde açıldıkça açılıyordu. Sonsuza kadar uzanan, uzay boşluğunu da kaplayan bir ovaydı bu.
Uzaklarda bir hareketlilik gördü. Kuru toprak kabarmış sallanmaya başlamıştı. Oraya doğru koştu.
-ÇOCUK-
Orada sağa sola savrulan toprağın altına gizlenmiş bir rögar kapağının sallanmaya başladığını gördü. Rögar kapağı hafifçe kalkmıştı. İçinden çelimsiz, üstü başı kir pas içinde sekiz dokuz yaşlarında bir çocuk çıktı. Sağına soluna bakındı. Adeta yakalanmaktan korkan bir hırsız gibi korkulu gözlerle etrafına bakındı. Gri, kahverengi ve siyah lekelerden rengi belli olmayan pantolonuna ellerini sildi.
Zayıf bacakları, vaktinden önce olgunlaşmış yüzüyle kendinden katbekat büyük çuvalını sırtladı. Yanından hızlı adımlarla geçti. Bay Z.’yi görmedi. Kimseyi görmek istemedi belki de. Az ötede duran çöp kovasını hızlıca devirdi. İçinden plastik, cam ne bulduysa toplayıp sonra çöpleri nazikçe kovaya doldurdu. Bulduklarını dev çuvalına attı. Yoluna devam etti.
Çocuğu umursamadı. Rögar kapağına doğru koştu. Bu kapağın içinden bir kaçış yolu bulup, ona ulaşabileceğini düşündü. Kapağı açıp atladı.
***
Uğultulu, karanlık bir tünele girmişti. Girmeseydim, diye düşündü. Ama bir yandan da sonu gelmez karanlığın içinde bir ışık demeti bulma umuduyla yoluna devam etti.
Yürüdü, yürüdü. Sonunda onu bulma umuduyla. Nihayet başka bir kapağın olduğunu hissettiren bir ışık demeti tepesinde parlıyordu. Kapağı usulca yokladı. Yorgun elleriyle ittirdi. Gözleri ışığa ilk anda alışamadı. Kafasını yukarı doğru uzattıkça ışığın o kadar da yoğun olmadığını anladı.
Terk edilmiş, üstü karartılmış camlarla kaplı bir çarşıydı burası. Taş renginde bir soğuk meltem esti. Üşüdü. Üzerine yapışmış ve kurumuş çamur parçalarını eliyle kopardı.
Çarpı işaretiyle işaretlenmiş camekanlar gördü. Yanmış, yıkılmış harabeye dönmüş dükkanlardı bunlar. Kuş sesleri gitmişti, üzerinde çocukların oynadığı parklar sarıdan griye dönen uçsuz bucaksız bir boşluğa dönüşmüştü.
Eski bir fırının önünden geçti. Yerdeki karıncaları takip etti bir süre. Nefesi soğuktan buharlar çizerken, vücudundaki titremeyi umursamadı. Gökyüzüne hiç bakmadı. Sesleri tekrar duyana kadar…
Onu aramaya devam etti. Ve buldu da…
Seslerin çoğaldığı o yere doğru gitti.
-BAY X-
Kadife kumaşla kaplı iki sandalye vardı balkondan bozma odada. İki sandalye, arasında, lake yüzeyinde ufak tefek yanıklar olan bir orta sehpa. Balkonu kapatan büyük camlar, isle kaplı.
Bitmeyecekmiş gibi duran bir yorgunlukla araladı gözlerini. Işığı sönükleşmiş lambasını açtı. Kafasını biraz daha kaldırıp, balkondaki kadifesi incelmiş sandalyelere göz gezdirdi. Kül tablasındaki sigaralar söndürülmeden bırakıldığından sütun şeklinde kalakalmışlardı. Diğer odada televizyonda haberleri sunan kadının kasvetli sesi duyuluyordu.
“Sayın seyirciler, olmaz denilen şey oldu. Evet, yanlış duymadınız!
Geçmişini unutmak istemeyen bir Z görevlisi daha intihar girişiminde bulundu….” diye devam etti ses.
Gözlerini biraz daha ovaladı. Daha fazla uyanmaya çalışmak sakıncalıydı. Çalan zil sesiyle irkildi. Zil uzun uzun çalarken düğmelerden birine bastı. Ekranda görünen orta yaşlarda bir adamdı.
Sesini yükseltmemeye çalışarak;
“Buyrun” dedi.
Adam korkulu ve heyecanlı bir ses tonuyla;
“İyi günler, ben Bay Z. Onu buldum galiba. Sizde olmalı?!”
Biraz bocaladı, sesi titrek çıktı;
“Eee.. Evet, yani şey..!”
“Bakın benim çok ihtiyacım var”
Kararan camlara doğru baktı, sonra soluğunu toparladı ve elinde buruşturduğu kağıdı hızlıca açıp sessizce okudu.
“Unutturur,
Sesleri yok eder,
Görevinize dönmeniz için nihai bir ilaç…”