doksanlı yılların başı; üniversite için yeni bir şehre taşınılmış. edebiyata teşneliği besleyen kitaba, süreli yayınlara, dergilere ulaşma şansım da artmıştı.
hummalı okuma ve yazma serüveni yeni başlamış. ufak ufak yazdıklarımı ne yapmalıyım, yazdıklarımı artık paylaşmalı mıyım dediğim o dönemde insancıl dergisine, hiç bir beklentim olmadan, iki tane şiirimi yollamıştım.
yaklaşık iki hafta sonra posta kutumda, gönderen kısmında sennur sezer yazan bir mektupla karşılaştım.
insancıl dergisinin en güzel şiirlerini yazan bu şair, bana, yazdıklarımla ilgili mektup yazmıştı.
heyecanla ve şaşkınlıkla açılan mektupta, benim o vakit, ergenlik ve yalnızlık hezeyanlarımla yazdıklarıma hiç erinmeden, özenle, tek tek ve hatta kelime kelime verilen cevaplar, okuma önerileri…
bu yol gösterici mektuplaşma, ilk mektuptan sonra, üç ay sürmüş, ben her yazdığımı ona göndermiş ve aynı şekilde yanıtlar almıştım.
bu üç ayın sonunda bana söylemeden, düzeltmelerini bana yaptırdığı bir şiirimi, henüz on dokuz yaşındaki bir gencin ilk şiirini, insancıl dergisinde yayımlatmıştı sennur sezer…
ona verdiğim sözü hâlâ tutmaya çalışıyorum; “okumayı ve yazmayı asla savsaklama!”
güzel anne, has şair; ellerinden öperim…
sennur sezer, adnan özyalçıner, karanfil…