Acının ve Öfkenin Ötelenme Halleri
GİRİŞ:
İstatistik, örneklerin homojen olmasını, birbirine benzer ve yakın olmasını isteyen, örneklemeler üzerinden varsayımlara, oradan da ‘sonuç’lara ulaşabilen bir bilimdir. Sürüden ayrılan, uzaklaşan verileri öteler istatistik, atar. Sapan değerlerdir çünkü bunlar; sapkındırlar. Hipotezin doğrulanması, standart sapmanın küçük olmasına, örneklerin birbirine benzer olmasına bağlıdır her zaman.
Şiir ise sapan değerlerin ta kendisidir; ortalamaya benzemekle, merkeze yakın olmakla ilgilenmez. Merkezkaç Kuvvetini esas alır şiir, sonsuz döngüsünde; ne kadar uzaklaşabilirse merkezden, o kadar iyidir.
Şiirle istatistiğin ilişkisi, bu sapan değerleri, sapan şairleri bulmak, şairin bilerek ya da bilmeden, bilinçaltı güdüsü olarak kullandığı teknikleri, sesi, sözcük yapısını çözümlemek açısından önemli olabilir. Bu olası tespitler, başka kişisel ve sosyolojik vargılara kadar gidebilir hatta.
Ataol Behramoğlu’nun iki ciltlik Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri Antolojisi için yıllar önce yaptığım böylesi bir istatistik çalışmasında şiirimiz adına ilginç sonuçlar, saptamalar çıkmıştı. Şimdi ise, Türkçede en çok kullanılan seslerin şiire oransal olarak nasıl yansıdığı, ortalamaya yakın ve uzak olan şairlerin tespiti ve bu durumun nedenleri üzerine küçük bir istatistiki veri toplama ve değerlendirme çalışması daha yaptım.
İçlerinde son şiir kitabım Red’in de olduğu yaklaşık 10 şiir kitabını alfabenin bütün sesleri için kapsamlı bir incelemeye, araştırma çabasının içine aldım. Araştırma sonuçlarını hali hazırda var olan başka kaynaklardan da aldığım bilgilerle sınadığımda, hipotezim de güçlenmişti. Araştırmada adı geçen, incelenen diğer şiir kitaplarını şimdilik anmak istemiyor, sapan bir değerle, şiirle ve şairle devam etmek istiyorum.
Sonuç olarak, Serdar Aydın’ın Janisin Yüzleri kitabının, ortalamanın çok da üzerinde N, J ve Z sesi içermesi, bu yazının da ana temasını oluşturdu diyebilirim.
JANİS’İN SESLERİ:
J sesi Türkçede en az kullanılan seslerden biridir ve Türkçe sözcükler J sesi ile başlamaz. Dolayısıyla istatistiki olarak da özellikle bir edebiyat metninde, şiirde, az kullanılması çok doğal karşılanabilir. Kitaptaki şiirlerde Janis’in adından sıklıkla söz edilmesi, pek çok yerde;
‘Gördüm yüzünü Janis / Gördüm ve inandım acıya…’
dizelerinin ve Janis’in adının tekrar tekrar yinelenmesi bu sonucu doğurmuş ve J sesinin kullanım oranını ciddi anlamda artırmıştır. Ne var ki bu bulgu, nedeni bilinen bir sistematik hatadır istatistik bilimi açısından önemsizdir. Bu yüzden bu sesin fazlaca üzerinde durmaya, elde edilen sonuçları sorgulamaya da gerek yoktur.
Z sesi ise, kitapta, sıklıkla tekrar edilen, Göz, Haz, Kız, Zaman, Yüz, Arzu, Yazı-cı, Mecaz, Yalnız, Zenci, Yakamoz… gibi, şiirin, kitabın temasıyla birebir örtüşen ve yine sıklıkla tekrar edilen sözcüklerden kaynaklı olarak ortalamanın üzerinde bir yer edinmiş, bu sonucun da, şairin diğer kitapları da incelendiğinde kalıcı bir durum oluşturmadığı, sözü edilen ‘nehir şiir’in ana temasıyla ilişkili olduğu ve kullanım oranı fazla bile olsa, abartı sayılmayacak bir düzlemde olduğu gözlenmiştir; rastlantısal bir hatadır yani.
Burada üzerinde durulması gereken asıl konu, (Asıl hipotez!) çoğunlukla bir ‘arases’ olan N sesinin kullanım sıklığı ve bu kullanım sıklığının nedenleri, bu nedenleri sorgularken de, Aydın şiiri üzerine ipuçları elde edebilmek olmalıdır.
JANİS’İN N’LERİ:
N sesi Türkçe alfabenin 17. Harfidir ve Türkçede en fazla kullanılan seslerden biridir. N sesinin bir metinde, şiirde kullanım sıklığı, kullanıldığı metnin sanatsal, hukuki, sosyolojik vb. olması ile de değişkenlik gösteriyor. Edebi metinlerde kullanım sıklığı için yapılan bir araştırma N sesinin 29 harf içinde 9. sırada olduğunu gösterirken, başka araştırmalarda, sözgelimi hukuk dilinde, N sesinin kullanım sıklığının daha da arttığı, 4. sıraya kadar çıktığı da görülebilmektedir.
Serdar Aydın’ın, Janis’in Yüzleri adlı kitabında, toplamda yer alan 3764 sözcükte tam 1812 kere N sesi kullanılmış. Kitapta yer alan yüzlerce dize içinde bu sesin kullanılmadığı bir dize neredeyse yok gibi. Ayrıca sözcük bazında bakıldığında, sözcüklerin % 40’ından daha fazla bir oranında (Nilgün Marmara Metinleri ve Fragmanlar kitabında bu oran % 56’ya kadar çıkmakta!) yine bu ses kullanılmış.
Bu oranın, N sesinin sözcüklere göre dağılım oranının, araştırmaya konu olan diğer şiir kitaplarında % 20 – 25 civarında olduğunu da özellikle belirtmem gerekir.
O hiç sevmediğim, ‘ders’ olmaktan öteye gidemeyen, sonrasında, yaşamım boyu peşimi bırakmayan istatistik, tam da bu noktada gerekli olabiliyor işte; durup dururken Serdar Aydın şirindeki N sesine kadar getirebiliyor beni!
Örnek 1:
yüzünle kapladım ruhumu
elbet duyuyorum seni
Şehrazat anlatırken masallarını
abdalım gökyüzünü öğretirken
ve daha ceninken annemin rahminde
duymuştum seni
Örnek 2:
neyi düşler
gökkuşağının altında iki gelincik
ölüm tanrının garip şakası
nerede dursak orası sonsuz
cehennemini cennetine bulaştır
dinle yağmurun sözünü
rüzgar sana yalan söylemez
SESLERİN ORTALAMA KULLANIM ORANLARININ jANİS’İN YÜZLERİ İLE ORANI
HARF S. N. | HARF | ÖRNEKLEME TÜRK EDEBİYATI
(%) |
JANİS’İN YÜZLERİ
(%) |
1 | A | 11,92 | 10,47 |
2 | B | 2,84 | 2,03 |
… | … | … | … |
13 | J | 0,03 | 0,25 |
… | … | … | … |
17 | N | 4,48 | 7,38 |
… | … | … | … |
29 | Z | 1,51 | 2,29 |
(*) 37 kitaptan elde edilmiş, 11 milyon karakterden oluşan 13,4 MB boyutundaki metin seti üzerinden (Kaynak: Wikipedia) ve Serdar Aydın’ın Janis’in Yüzleri kitabından elde edilmiş, Türkçe harflere ait orantısal kullanım sıklıkları.
N’LERİN ÖTEKİLEŞTİRME ve ÖTELEME HALLERİ:
Aydın’ın şiirlerine biraz daha girince, anlatımcı ama acı ve öfke dolu, dingin ama her şeyi bir anda söyleyip bitirmek de isteyen, yoğun, kimi zaman savruk, şaşırtan bir şiir çıkıyor karşınıza. Bütün zaman’ları aynı şiirin içine sığdırabiliyor. Şiirin ritmi ve ahengi bozulmadan zamansal geçişler, zamanda yolculuklar yapabilmesi, şimdiyi anlatırken gelecekten, geçmişi anlatırken geniş bir zamandan söz etmesi sizi şaşırtmıyor.
Uzun, bir ana teması olan ‘nehir’ şiirlerinde özellikle, daha bir anlatımcı, ben’den uzak, dışa dönük bir dil kullanıyor Aydın.
Bu dili çözdüğünüzde, alıştığınızda ya da, hele de şiire ucundan köşesinden az da olsa bulaşmış, eliniz de kalem tutmaya başlamışsa, size hiç de uzak olmayan, düşlerinizde sakladığınız bir ütopik cehennemin de içinde buluveriyorsunuz kendinizi ister istemez. Şiir tekniği açısından ‘zayıf’(!), kelime oyunlarının hiç olmadığı, derdi, sözcüklerden ziyade direkt olarak anlamla olan bir şairin iç geçirmelerine hak vermeden edemiyorsunuz.
İşin ilginç yanı, Aydın’ın bilerek ya da bilmeyerek, artık oturmuş bir poetikanın, oturmuş ve minderini (koltuğunu değil!) değiştirmek istemeyen bir dil yapısının sonuçlarını yansıttığı o ‘mütevazı alan’ını anlatmak gibi bir zorunluluğu da yok, görünmüyor.
N sesine gelince; N sesi fiillerden, eylemlerden isim üretebilen bir ses. Eğer bir şiiri kurarken, hatta sıradan bir hayatı bile yaşarken, gereğinden fazla fiille, eylemle, art arda süreklilik sağlarsanız, kendi şiir dilinizi oluşturmak adına eylemleri ötekileştirerek pasifize etmek, isimleştirerek şiir içlerine saklamak zorunda da kalabilirsiniz.
Artık, bağırmak yerine bağıran, inlemek yerine inleyen, tükenmek yerine tükenen birine dönüşmeniz kaçınılmazdır. Eylemler, fiiller, ‘ben’ olamıyorsa ve kişiye dönük bir yaşam dili daha baştan kurulmamış/kurulamamışsa, eylemleri ötekileştirip, onlara başka isimler vererek şiire devem etmekten başka çare de kalmıyor kanımca.
Suçu üçüncü kişilere atıp, eylemi de üçüncü kişilere havale ediyor Aydın; öteliyor, ötekileştiriyor acıyı ve öfkeyi; dille.
Janis, Zenciler, Ceset, Don Hose, Carmen, Sokak Çocukları, Orospular, Şair, Yazıcı ve Şehrazat… İnleyen, Yaşaran, Soluklanan, Süren, Bağıran, Kırgın, Yakan, Beceren, Ürken, Sinen, Gören, Giden, Azalan ve Çoğalan… O ve Onlardır artık hepsi…
‘’onlar yalnızdı ve yalnızlık bir sokak köpeğiydi…’’
FİİL
|
FİİLİN BEN HALİ |
SERDAR AYDIN ÖTELEMESİ |
Düşlemek |
Düşlüyorum, Düşlerim |
Düşleyen, Düşlenen
|
Dönüşmek |
Dönüşüyorum, Dönüşümüm |
Dönüşürken, Dönüşen
|
Beklemek |
Beklerim, Bekliyorum |
Bekliyorken, Bekleyen
|
BİLİNÇALTININ KANIKSAMASI:
Belki de zaman içinde bu dönüşme, şiir dilinde ben’den uzaklaşarak üçüncü şahsa evrilme ve anlatımcı bir üst dil kullanma hali, ister istemez sözcükleri N seslerine bağlama zorunluluğu, şiirde ahenk kaygısı, oldukça fazla N sesi hakim olan ‘yalın’ sözcük kullanmasına da neden olmuş Serdar Aydın’ın; Kent, Fesleğen, Yeni, Yakın, Son, Final, Salon, Sunak, Nesne, Lanet, Tiran, Cinsel, Anaç, Ten, Divan, Çünkü, Cennet, Cehennem, Cenin…
Son bakire’nin, onlar’ın, gece yarısı’nın… ‘İyelik’ kazanacak ne varsa onun göndermeleri de var bir yandan Serdar Aydın şiirinde.
Öfkeyle, acıyla, dertlerle dolu bir yaşamın ‘uğultusunun ninnisi’ belki de N’ler… Acıyla, öfkeyle, özlemle ve nefretle şiir yazan biri için, onları ötelemeye çalışmanın yolu, fiil’lerin ötelenmesinden geçmez mi hem; hele de şiirde!
Elbette geçer. Ötelemek dediğim olgu da başka bir kipe, varlıksal bir fiile dönüşür bu durumda. Ötelenen, öteki’ne evrilen fiiller ya da her şey, aslında şairin bilinçaltına dahildir. Bu gerçeklik, öteki ile kurulan psişik ilişkinin, ben’in varoluşundaki işlevini ortaya çıkaran bir sonuç olarak da kabul edilebilir.
Az önce anmıştım; Aydın, eylemleri ötekileştirip, onlara başka isimler vererek şiire devam etmenin bir yolunu buluyor. Bu yol, aynı zamanda Aydın’ın var olma mücadelesinin de en başat tekniği sayılsa gerektir.
Janis’in Yüzleri’ne, anakronik bir ‘öteki’ ile kurulan ilişkinin dışavurumundan kökenlenmiş bir ‘nehir şiir’ olarak bakmak da mümkün. Janis Joplin, Serdar Aydın’ın ötekileştirerek kendi varoluşuna eklediği, bunu da bir ‘bütünleşme’ şeklinde değil, aksine ‘kendinden eksilterek’ gerçekleştirdiği bir özne; gerçek bir kişi.
Sanki aynada kendi imgesini ilk kez gören bir bebeğin, annesinden koptuğu o anın, bütünlüğü bir daha ele geçiremeyecek şekilde yitirişinin, kendi imgesi üzerinden kurduğu parçalanmışlığın, bu parçalanma ile birlikte aynı zamanda da bir nesneye dönüşecek olan varlık halinin dışa vurumu.
Serdar Aydın bir söyleşisinde, Nilgün Marmara Metinleri ve Fragmanlar kitabına atıfta bulunarak, şairler arasındaki varoluşsal hısımlıktan (Nilgün Marmara ve Serdar Aydın arasında…) söz ederken, bana, bu yazıda andığım bütün sessel, istatistiksel vurguları bir kez daha anımsatarak, ötekileştiren ve ötekileştirirken de var kılan sürecin ispatını yapıyor sanki.
Elbet ki Aydın’ın burada anlattığım ve başka sonuçlara da ulaştığım istatistiki veriler uğruna bir şiir kurduğunu savlamıyorum. Bu durumun farkında bile olmadığı çok açık. Ama nasıl oluyor da bu durum ve ötekiler üzerinden kurulan varoluşsal ilişkinin böylesi güçlü bir şiire evrilmesi mümkün olabiliyor?
Şairler tılsımlar yaratabilen insanlardır. Aydın da bu kitabındaki ses ve ritim özellikleri, ötekileştirdiği fiilleri, ötelediği acı ve öfke halleriyle, aslında kendi cehennemindeki sırlarını ifşa edip, bütünlüğü parçalanarak marazlanmış insanın var olma arzusunu, yoldaşı veya hısımı saydığı Janis ile söyleşerek ve şiir yaparak dile getiriyor. Hem de kuramsal ve eleştiri yazılarında sıklıkla değindiği kavramlardan, o kavramları poetik unsurlara dönüştürerek ve içselleştirerek, hiç farkında olmadan yapıyor bunu.
Serdar Aydın, sözcükleri, o sözcüklerdeki tekrarlı seslerle dile getirdiği şiiriyle; acıyı ve öfkeyi ötekileştirirken, kendi varlığını ve hakikatini ifade etmeyi de başarıyor. İşte sorun, tam da bu farkındalık anında başlıyor. Aydın’ın şiirini okumaya aday olan ‘ötekiler’in, bu öfkeli ve ama her daim hısımlık daveti de olan şiirini algılaması, anlamlandırması, onun eylemleriyle varoluşu arasındaki sıkışmışlığını anlamaktan geçiyor.
Zaten ‘Şiirin N’liği’ de böyle bir şey değil mi?