“Öyle zamanlar olur ki soruların başına gelebilecek en kötü şey yanıttır.”
Romain Gary/ Kral Salomon’un Bunalımı
Perdesiz soruları tıpkı perdesiz gitar gibi notaları arayarak çıkarıyorsun. Soru sorma işi de öyle geliyor bana. Hep aranıp duracaksın. Buldukların sana yetmeyecek. Dahasını isteyeceksin.
İnsanlar kendi kendilerine akıllarında kurdukları hapishanelerde yaşarlar. Nedense?
Daha kötüsü şu: İnsan kendini aklının içine hapsettiyse onu kimse tahliye edemez!
Bu gün sadece sorulara açığız, cevaplar aramıyoruz. Bugün önce bir durup, sonra soracağız. Sorudaşız biz.
İnsan bazen kendiyle on-line olamıyor ki başkalarıyla olsun, olabilsin. Sorunun gücü bunu sağlayabilir mi? Sorular düşünce biçimleridir, yolu hep kısaltırlar. Sorular sordum kendime. Sorularla arar insan. Bulamadıkça yeni sorular sorar. Sorular taarruz etti aklıma, beynime. “Sormak ya da sormamak”, işte bütün mesele…
Soru galerisi, soru sözlüğü, soru gözlüğü gibi bir şey oldu. Çıkarın soruları hayattan, bilim olmazdı, icatlar olmazdı. Her şey soruyla başladı. Filozofu meydana getiren sorularıdır. Düşünce ıstıraptır, üstelik düşününce geçmez.
Soruların da anatomisi vardır. Genetiğiyle oynanmış sorular da var hâlâ.
Sorularım kime kalacak? Elbette kendilerine. Kendine yapışıp kaldın mı? Kim kurtuldu kendi elinden?
Sorular uğruna neler feda edebiliriz? Âşk nerede gizlidir mesela? Âşk hep ergen midir? Her şey dengelenir mi sonunda? Kim bilir? Soru işaretinin altını çizelim!?
Soru ve zorunluluk beni bu yazılara yönlendirdi. Sormadığınız yerden geliyorum. Bin bir müstakil, esaslı soruyla. Aklıma çakılı, gizlice sorduklarımı şimdi sizle paylaşıyorum. Aklımdan geçen sorular, aramıza karışan sorulara dönüştü. Ben böyle biçimlendirebildim. Bakalım siz ne yapacaksınız? Siesta yapan sorular da var içlerinde. Ona göre… Sorularla hâllenmeler de diyebiliriz.
O soru soruldu demek için de yazdım bunca şeyi. Kıtlıktan çıkan, diş geçmez soruları… Yolları çatallanan sorular da az değil. Sorular ve yazgıları bizi nereye götürür, kim bilir? Saklı kapılar ardında diyorlar, kapılar saklar mı şu koskoca dünyayı? Son soru sorulana kadar yazmayı düşünüyorum. Şurası kesin, sorular ihanet etmez.
Kayıp sorular, daha önce hiç sorulmayanların da teşrifiyle… Bazıları karanlık… Kara düşünme ile kara düşünce arasında ne fark var? Siyah, kara iç geçirmeler de denebilir. Önyargıları da yok etmeye yarar sorular. Sorularla beynimizde açılan davalar devam ediyor olsa da…
Dağınık duruşlar, silkelenmiş sorular size soruldular. Soruların yeri, yumağı neresidir? Size gelmezler, ayaklarına gitmeniz gerekir. Aklımdan damlayan sorular sorulma zamanını beklediler. Sormak için çok bekledim. “Mevsimler gelir geçer, sorular kalır” dedim. Kaldı da… Son noktası neresidir bilemeden yazdım. Sordum icabında.
Hayvanlar sormaz. İnsan sessizliğini sorarak niye bozar? Nedenini bulamadım. Zonklayan sorular, yaralar bunlar. Herkes kendi sorusunu sormalı. Sana diyorum, kendi sorularını sor artık. Sor o soruyu kendine, yoksa çıkamazsın içinden. Adres veriyorum: Aklından sapınca ilk sol… Ben sana demedim mi?