PASAJ – Murat DARILMAZ

Çocukluğum Ceyhan’da geçti. Sağlı sollu dükkanlardan oluşan tek caddesi, bir kilometre kadar uzunluğunda var yoktu. Sıcağın bunalttığı yaz aylarında olsun, kışın gök gürültülü sağanak yağışlarında olsun, mutlaka çarşıya çıkılırdı. “Çarşıya çıkmak” deyimi, her kasabanın, ilçenin, ortak bir deyimiydi ve herkes çarşıya çıkardı. Büyükşehirde rast gelinen önce A’ya gidiyorum, oradan B’ye gideceğim gibi mekan ifadeleri, bu deyimle toptan karşılanır, çıkmışken tüm cadde boydan boya arşınlanır, ihtiyaçlar görülürdü. Bir çeşit vakit geçirme aracıydı çarşı, belki nefes alma. O çarşıda iki veya üç pasaj vardı. Ve ben, çocukluğumdan ilk gençlik çağına geçiş yıllarını o pasajları dolaşarak geçirdim.

Kasetçiler vardı o dönem. Karışık kaset yapmak, yaptırmak modaydı. Özellikle o dönemin sevilen arabesk şarkılarının arasına bir iki Ahmet Kaya şarkısı seçip yaptırdığımız kaset yılları. Sonra terziler olurdu o pasajda. “Akşam Olur Karanlığa Kalırsın” öykü kitabımdaki terzi, yine bu pasajların birinden aldığı ilhamla kitaba girmişti. (Daha da girecek öyküler var pasajla ilgili. Belki bir kitap ismi bile olur, neden olmasın.) Vitrini yola bakan ama girişi içeriden olan kırtasiye dükkanları… Küçük de olsa benim için koca bir dünya demek olan ve içerisinde gezinirken çeşit çeşit defterlere, kalemlere bakarak kendimden geçtiğim zamanlar… Manifaturacılar bulunurdu bu pasajlarda,  mefruşatçılar; tabureleri kapısının önünde bulunup çene çalan dükkan sahipleri ve çalışanları. Kapının üstüne tebeşirle çizgi çeken çaycılar… Kimsenin aklına dahi gelmezdi o çizgileri silmek veya eksiltmek. Emek vardı çünkü, dayanışma vardı, dostluklar vardı. Ve içerisinde siyasetin, sporun, tüm kasaba sosyal hayatının konuşulduğu, dedikodusunun yapıldığı, sohbetin ardı arkasının kesilmediği, dinlemekten zevk alınan, beklemekten-bekletilmekten şikayet edilmeyen tek mekan  berber dükkanları…

Ali Hikmet Eren “Kirli Tahir*” ile beni kendi pasajlarıma götürdü. Çocukluğuma, ilk gençlik çağlarıma. Aynı kuşak bir yazarın yazdıkları, roman, öykü veya şiir biraz da sizin romanınız, öykünüz, şiirinizdir. Orada okuduklarınız biraz da sizin yaşadıklarınızdır. Bunu bizim gibi travması bol olan ülkeler için söylüyorum. Bir Norveç’te kuşak anlamına gelen sözcüğün bile olduğunu sanmıyorum. Varsa bizim kullandığımız anlamda kullanmıyorlardır. Bahsettiğim, edebiyatta belli dönemler oluşagelen akımlar değil. “Kuşak” sözcüğünü biraz da aynı acıları çekmiş insan grubu olarak ele almak lazım. Aynı korkuları, aynı dertleri yaşamış, aynı sessiz çığlıkları atmış, ülkenin farklı coğrafyalarında da olsa aynı yaş grubundaki insanları…

kirli tahi-KAPAK-1

Ankara, İzmir Caddesi, Menekşe Sokakta yaşananlar biraz da Adana, Ceyhan sokaklarında yaşananlarla büyük benzerlikler göstermekte, o sokaktaki pasaj, Ceyhan’daki sokak ve pasajdakilerle neredeyse aynıdır. İsmail ve Osman abiyi okurken bizim berber Ramazan abiyi görür gibi oldum, birebir aynı duygulara tekrar döndüm. Seksen darbesinin hemen öncesi ve hemen sonrasıdır kitabın atmosferi. Kirli Tahir, isminden mütevellit görüntüsü kirli, “deli” ve esnafça kollanan biri. Kitapta simgeleştirilerek kullanılan küfür, kitabın ana eksenine oturtulmaya çalışılmışsa da 1980 dönemindeki o politik, yarı politik ve apolitik atmosfere geçiş kendisini kitabın merkezine oturtmayı başarmıştır. Bir tek Ecevit’e sövmeyen Tahir; hem siyasi, hem sosyo-kültürel açıdan baş aktör olduğunun farkında değildir. Burada sembolleştirilen simge  çok açıktır; O’nun yeri halkın yanıdır.

Her ne kadar Ali Hikmet Eren böyle bir delinin Ankara sokaklarında yaşadığını, onu gördüğünü söylese de bir okur olarak bunun bizde bir karşılığı yoktur. Tahir yaşamış olsa da olmasa da bir karakter olarak okurun gözünde sahiciliğiyle kendini dinletmesini, okutmasını bilmiştir.

O dönem için güçlü bir gözlemi vardır Ali Hikmet Eren’in; fotoğraf makinesini, kamerasını eline almış İzmir Caddesini, Menekşe Sokağını, Menekşe Pasajını gezdirmektedir. Ankaralı olmasanız, o dönemde yaşamasanız da sizi Ankaralı olmaya, o dönemde yaşamaya zorlamaktadır. Portre fotoğrafçılığı yapıyor zaman zaman. Mikro tarihte yeri olan kültürel varlıkların halk bilimsel belgeciliğini de yapıyor aynı zamanda. Bazen de mekan fotoğrafçısı gibi duvarda duran bir hüznü, sokakta kaldırım taşları üzerinde ıslanan bir halıyı çekmeyi başarabiliyor.

“Kirli Tarih” dönemimizin gülen yüzlerini gösteren bir metin; “Kirli Tahir”. İster roman diye okuyun, ister kalemle çekilen fotoğrafların anlatısı diye… Yalın ve sahici bir kitapla karşılaşacaksınız.

*Kirli Tahir, Ali Hikmet Eren, Medakitap Yayınları.

YAZAR:

Check Also

“TANRI VE KRAL İNDRA” ÜZERİNE BİR DENEME – SEDA ZENGİN

Yabancı, yabancı, gitme ve beni bırakma* paradesee jaana nai परदेसी जाना नै     . …

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir